ABD’nin California eyaletindeki Melekler şehri olarak bilinen Los Angeles'ta 10 gün önce başlayan orman yangınlarında bilanço ağırlaşmaya devam ediyor.

Aşırı sıcak hava şartları, kuraklık ve güçlü rüzgârlar nedeniyle yangının kontrol altına alınması zorlaşan yangın ilk başladığı ve en şiddetli şekilde etkisini sürdürdüğü bölge olan Palisades, Eaton ve Sunset’de devam ediyor.

Hollywood Hills gibi ünlü bölgelerde de büyük hasara neden olan yangın nedeniyle 150 bin kişi tahliye edildi. Yerleşim yerlerinin küle döndüğü şehirde, 37 bin dönümden fazla alanın yandı.

Şimdilik 25 kişinin ölümüne ve 250 ila 275 milyar dolarlık hasar ve ekonomik kayba neden olan yangınla ilgili pek çok şey söylenmesine ve komplo teorilerinden söz edilmesine rağmen çıkış nedeni hakkında sağlıklı bir bilgi bulunmasa da süper güç olarak bilinen ABD’nin gücü, on gündür devam eden bu yangını söndürmeye yetmiyor.

İsrail’e milyarlarca dolarlık silah vererek katliama/soykırıma sponsorluk yapan, PKK/YPG’ye TIR’lar/uçaklar dolusu silah, teçhizat ve mühimmat yardımı yaparak teröre destek veren ABD, ülkenin en önemli şehirlerinden birisi olan Los Angeles’teki yangın karşısında tipik bir üçüncü dünya ülkesi acizliği sergiliyor.

Gece saatlerinde sokağa çıkmanın yasaklandığı Los Angeles'ta halk, yağmacıları engellemek amacıyla silahlı bir şekilde nöbet tutmaya başladı.

Şaka gibi ama bir sahil şehrinde itfaiye su bulamıyor.

Los Angeles Su ve Enerji Dairesi (LADWP) Üst Yöneticisi (CEO) Janisse Quinones, yangından en çok etkilenen bölgelerden Pacific Palisades'de tanklarda depolanan suyun tükendiğini, tankların hızlı doldurulamadığını söylüyor.

Los Angeles Bölgesi İtfaiye Şefi Anthony Marrone'un "Los Angeles County ve bölgedeki 29 itfaiye teşkilatının hiçbiri, bu tür yaygın bir felakete hazırlıklı değil." açıklamaları, yaşanan rezaleti gözler önüne seriyor.

Koskoca(!) ABD’de kadın çantalarına doldurulan su ile yangının söndürülmeye çalışılması acizliğin görüntüleri olarak kameralara yansıyor.

Los Angeles Belediye Başkanı Karen Bass, yangınlar sürerken Batı Afrika ülkesi Gana'ya yaptığı resmi ziyaretten hemen dönmediği için eleştiriliyor. (İstanbul’da afet yaşanırken tatil de olan, kar nedeniyle yolların kapandığı İstanbul’da insanlar perişan olurken İngiliz elçiyle rakı balık keyfi yapan yeni nesil belediye başkanına ne kadar da benziyor değil mi?)

Beceriksiz vali şiddetli rüzgâr ve sıcak havadan şikâyet ediyor, bunak başkanı Biden böylesi bir felaket karşısında halkına destek vermek yerine (sanki ABD’lilerin çok ta umurlarındaymış gibi) bir kez daha büyük baba olduğu müjdesini veriyor.

Ve nihayet süpergüç(!) yangından etkilenenlere bir defaya mahsus 770 dolar ödeme yapılacağını “bir defaya mahsus” vurgusuyla açıklıyor.

Düşünebiliyor musunuz? İsrail ve PKK söz konusu olduğunda milyar dolarları su gibi harcayan ABD, yangından zarar gören vatandaşları için sadece 770 dolar yani yaklaşık olarak 28 bin liralık bir yardımı bir defalık şartıyla açıklıyor.

****

Şimdi gelelim madalyonun öbür yüzüne..

Bilindiği üzere iki sene önce Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki deprem ile 11 ilde büyük can kaybı ve yıkım yaşandı. Yapılan resmî açıklamalara göre 53 bin 537 vatandaşımız öldü, 107 bin 213 vatandaşımız ise yaralandı. Yaşanan kayıplar nedeniyle deprem asrın felaketi olarak tarihe geçti.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından depremin ekonomik etkileri hakkında yapılan araştırmaya göre, Mart 2023’te yayınlanan Kahramanmaraş ve Hatay Depremlerinin maliyeti yaklaşık 104 milyar dolar oldu.

Deprem sebebiyle oluşan hasarın en önemli kısmı yaklaşık 57 milyar dolar ile konut hasarında gerçekleşti. Kamu altyapısı ve hizmet binaları 13 milyar dolar ve konut hariç özel kesim hasarı 12 milyar dolar oldu.

Ülkemizde yaşanan basta Kahramanmaraş merkezli şiddetli deprem olmak üzere çok sayıda  deprem, sel, heyelan ve yangınlardan sonra devlet bütün imkân ve kabiliyetleri ile afetzedelerin yanında yer alarak yaralarını sarmak için elinden geleni yaptı ve yapmaya da devam ediyor.

Her afet/felaket sonrası aziz milletimizin desteğiyle devlet millet dayanışmasının gurur verici örneklerine tanık olduk.

Ancak bu ülkenin ekmeğinin yiyip bu ülkenin suyunu içen başta kimi siyasetçiler, kimi akademisyenler, kimi sanatçılar ve kimi sosyal medya fenomenlerinden oluşan bir ihanet şebekesi, her felaketten sonra devleti suçlamak, halkı devlete karşı kışkırtmak ve kaos yaratmak için ellerinden gelen her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmediler.

Devleti ve hükümeti aciz göstermek için ısrar ve inatla paylaşılan yalanları ve kurgu görüntüleri, yabancı ülkelerin Türkiye’ye müdahale etmesi için “Help Türkiye” kampanyası başlatacak kadar büyük ve alınlarına kara bir leke olarak kazınan ihanetlerini unutmadık.

Kahramanmaraş depremleri için kullanılan “asrın felaketi” ifadesinden bile rahatsız oldular.

Kızılay’ın Deprem çadırı önünde “hani Kızılay çadırları nerede?” diyerek provokasyon yaptılar.

Yangın söndürme uçak ve helikopterleri tepelerinde dolaşırken uçak yok, helikopter yok yalanlarına sarıldılar.

Zaman zaman insan odaklı hatalar ve gecikmeler yaşansa da devletin tüm kurum ve birimleriyle organize olarak kurtarma, yardım ve destek çalışmaları yapmasını bir türlü hazmedemediler.

Yalan haber paylaşanlar hakkında adli işlem başlatılmasından rahatsız olacak kadar şuursuz davrandılar.

Ve nihayetinde, kendi destekledikleri partiye oy vermemeleri nedeniyle depremzedelere hakaret edecek kadar aşağılık ve utanç verici bir tavır sergilediler.

Bu iflah olmaz müptezelleri bir kenara koyarsak 1999 depremi sonrasında yaşanan kaostan ders alarak gerekli kurumsal yapıyı oluşturan Türkiye Cumhuriyeti devleti her afette milleti ile birlikte afetzedelerin yanında yer aldı.

Mağdurların zararları karşılandı.

Yüzbinlerce konut, köy evi ve işyeri yapılarak hak sahiplerine teslim edildi, edilmeye de devam ediyor.

Vergi borçları siliniyor, gıda, giyim, kira ve taşınma yardımı yapılıyor, kredi imkânları kolaylaştırılıyor.

Afetzedelere yönelik pozitif ayırımcılık yapılıyor.

Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir baba şefkatiyle mağdurların yanında yer alıyor, onları unutmuyor, onlarla yatıp onlarla kalkıyor.

Bırakın evleri köyleri, ilçeleri ve şehirleri yeniden inşa ve ihya ediyor.

Koskoca ABD ise felaketzedelere bir kereye mahsus olmak üzere vere vere ancak 770 Dolarcık verebiliyor.

Son Haber’den Adem Metan (15.01.2025) yerinde incelediği yangınla ilgili olarak şunları yazmış;

“Ben LA’e vardığımda Türkiye’deki yangınlardan gördüğüm, aktardığım manzaralara benzer bir tabloyu tahayyül etmiştim. Ama beni bekleyen ise çok farklı bir tabloydu.

Türkiye’de itfaiye, belediye araçları, halk iç içe büyük bir koordinasyon dâhilinde çalışmalarını yaparken ABD’de itfaiye ekipleri neredeyse yalnızdı.

Sivil destek yok denecek kadar azdı.”

Sözü fazla uzatmadan soralım;

Hangisi vatandaşının derdiyle dertlenen bir devlet?

Türkiye mi? ABD mi?

Los Angeles’te günlerdir söndürülemeyen yangınla ilgili olarak tam bir acizlik ve sorumsuzluk sergileyen ABD’yi ve yaşanan sel felaketinden sonra vatandaşlarını kaderleri ile baş başa bırakan Almanya’ya hayranlık duyarak yıllardır Türkiye’yi küçümseyen ezikler bu yaşananlardan sonra ülkelerine haksızlık ettiklerini düşünmüşler midir?

****

Bu büyük yangın ve yıkımla ilgili olarak “Los Angeles Gazze’den beter oldu” itirafları, Gazze’deki yıkım ve katliamın sponsoru olan ABD’li yöneticiler açısından ibretlik bir gerçeğin ifadesidir.

İçlerinde çocuklar, bebekler, kadınlar ve yaşlılar olmak üzere Gazze’de ellibine yakın masum insanın katledilmesinde, Gazze’de taş üstünde taş bırakılmamasında, insanların evlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalmasında, binlerce masumun yanarak can vermesinde en büyük sorumluluğu olan ABD, Gazze’de insanların diri diri yakılmalarına destek vermenin bir bedeli olacağı hiç akıllarına getirmedi mi?.

Bunlar fragman, daha kim bilir neler görecekler?

Özgürlük, en çok diktatör sevdalılarını rahatsız eder.

Suriye’de 61 yıllık Baas diktatörlüğü Beşar Esed’in Rusya’ya kaçmasıyla yıkıldı.

Yıllardır baskı altında yaşan ve birçoğu ülkesini terk eden Suriyeliler özgürlüklerine kavuşmalarını sevinçle kutlarken içimizdeki Esed hayranları derin bir yasa büründüler.

Türkiye’de kendisini Esme Esed’den fazla seven hayranlarının varlığı duysa Beşar Esed bile şaşkınlığını gizleyemezdi.

Suriye’nin özgürleşmesinin ardından Sednaya cehenneminin kapıların açılmasıyla binlerce muhalif Suriyelinin işkence ile öldürüldüğü, bazılarının cesetlerinin preslenerek yakıldığı, bazılarının toplu mezarlara gömüldüğü anlaşıldı.

Bu hapishaneye konulan binlerce muhalifin akıbeti ise henüz bilinmiyor.

Hapishaneden yayın yapan gazeteciler duvarlara sinmiş dayanılmaz bir ceset kokusundan söz ediyorlar. Zulmün, işkencenin ve vahşetin kelimelerle tarifi yok.

Yerlerin duvarların kan içinde olduğunu gösteren görüntülere yürek dayanmıyor.

Böylesine acımasız bir katil diktatörün devrilmesine üzülenler onu seküler bir lider olarak göstererek aklamaya çalışıyorlar.

Sonra da hiç yüzleri kızarmadan demokrasi havariliğine soyunuyorlar.

Böyle demokratlığın cehennemin dibine kadar yolu var.

Rejim karşıtı grupların Şam'a ilerlediği saatlerde Esad'la temasın kurulması çağrısı yapan Özgür Özel, "Bir an önce Esad ile gerekli temaslar sağlanmalı. Esad’ın ilan ettiği genel aftan Türkiye’dekiler zaten yararlanıyor. Onlar bilgi sahibi yapılmalı. Çatışma ortamı durdurulmalı. Uluslararası temaslar sağlanmalı. Ailelerin öncüleri gidip, kendi şehirlerinin artık dönebilecekleri halde olduklarını görmeli ve orası hızla abat edilip, orada iş, aş olup bu insanlar da memleketlerine dönmelidir" diyerek bir yandan Esed’e sahip çıkmış diğer yandan da Suriye’de yaşananlardan hiçbir bilgisinin olmadığını göstermişti.

Benzer bir destek ve bilgisizlik örneği Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan'dan geldi. Partisinin genel merkezinde, Aylık Olağan İl Başkanları Toplantısı öncesinde basın toplantısı düzenleyen Erbakan, "Yaşanan bu olayları İsrail, ABD, PKK ve diğer aktörler de yakından takip ediyor ve ona göre pozisyon alıyor. İşte tam bu noktada Türkiye'nin rolü hayati önem taşıyor. Ankara mutlaka siyasi inisiyatif almalı; Esad, İran ve muhaliflerle beraber bir orta yol bulunmalıdır.” Açıklamasında bulundu.

Ankara’nın nasıl güçlü bir inisiyatif aldığını dost düşman cümle alem bilir ve görürken ve de Trump tarafından üstüne basıla balıma ifade edilin içimizdeki Esed destekçilerinin onu barışın bir sembolü olarak görmeleri gaflet değilse nedir?

Esed hayranlığı konusunda tüyü ise Bir dönem Türk Silahlı Kuvvetleri’nde amirallik yapan, ancak "sınırımızda PYD olsun daha iyi” diyerek terör örgütü güzellemesi yapan CHP’li Türker Ertürk,  dikti.

Ona göre; Esed hapishanelerindeki katliam görüntüleri algı operasyonu imiş ve doğru değilmiş.

Hatırlarsanız gazeteci kılıklı bir soytarı da “Esed düşmez göreceksiniz Rusya ve İran birlikleri Suriye’ye gelerek isyancıları bozguna uğratacaktır” diyerek kendi kendisini avutuyordu.

Özgürlük böyle bir şeydir.

En çok diktatör sevdalılarını rahatsız eder.

Bu bölümü bir kamyon arkası yazısıyla bitirelim;

Gözlerin açıkken herkesin gördüğünü göremiyorsan sorun gözünde değil beynindedir.