2023 yılı Kasım ayında yapılan ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 yıl süren genel başkanlığı kaybetmesiyle sona eren kurultaya şaibe karıştığı yolundaki iddialar bizzat partililer tarafından yazılı/sözlü medya ve sosyal medya mecralarında dile getirilse de

CHP eski Muş İl Gençlik Kolları Başkanı Erkan Çakır’ın delegelerin para karşılığı oy verdiği ve elinde bununla ilgili videoları olduğunu iddia ettiği CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş’ın Erkan Çakır hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla konu yargıya intikal etmişti.

Bursa C. Başsavcılığı’nın, “sesli yazılı ve görüntülü ileti ile hakaret” suçlamasıyla sürdürdüğü soruşturma kapsamında ifadesi alınan Çakır’ın kurultay sürecinde, “para dağıldığı ve siyasi rüşvet verildiği” iddiasını tekrarlaması üzerine, kurultay sürecindeki iddialarla ilgili olarak evrak ayrılarak, yetkisizlik kararıyla gönderildiği Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Ocak 2024’te Siyasi Partiler Kanunu 112. Maddesi’nde düzenlenen “Oylamaya hile karıştırılması” suçu ve diğer mevzuat hükümleri uyarınca soruşturma başlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 1 Şubat’ta partisinin Manisa İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada; "Seçimlerin faturasını Bay Kemal'e çıkartıp şaibeli bir kurultayla kendisini tehcir ettiler," eleştirisine CHP Genel Başkanı Özgür Özel;  “Erdoğan, Kemal Bey’in geldiği kurultaya da olmadık şeyler söylüyordu. Sayın Erdoğan’ın bir siyasi partinin içini karıştırmak için söylediği sözlere yanıt vermeye kalksak… Bir gün cevap verdik mi, Kemal bey buna bir gün cevap verdi mi? Buna cevap mı verilir?” sözleriyle karşılık vermişti.

Kemal Kılıçdaroğlu 7 Şubat Cuma akşamı katıldığı KRT TV yayınında 'şaibe' iddialarına ilişkin olarak mevcut CHP yönetimini eleştirerek; “parti yönetiminin şeffaf olması ve açık ve net bir açıklama yapması gerekir, yapmıyorsanız, sükût ikrardan gelir o zaman başka bir şey var demektir burada. Bir şey varsa, kesinlikle partinin kirlilikten arınması gerekir," sözleriyle tepkisini dile getirirken “Şaibe şüphesine” dair soruya ise "Benim elimde bir şey yok," diye cevap vermişti.

Bu gelişmelerin ardından Ankara C. Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada; 2024 yılı Ocak ayında soruşturma başlatılan konu olayla ilgili basın organlarında ve sosyal medyada yapmış oldukları açıklamaları nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu ve Akif Hamzaçebi’nin tanık sıfatıyla ifadeye çağrıldıkları ve soruşturmaya titizlikle devam edildiği” belirtildi.

Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik, müvekkilinin soruşturmayla ilgili bir bilgisi olmadığı gerekçesiyle tanık olarak ifadeye çağrılmasına itiraz ettiklerini belirterek adliyenin önünde yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi:

“Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ile az önce görüştük, kendisine dilekçemizi sunduk. Sayın Genel Başkanımızı hiçbir şekilde ilgilendiren bir durum olmamasına rağmen Genel Başkanımızın hadsizce bazı basın mensubu olarak geçen kişilerin yaptığı değerlendirmeler üzerinden yanlışlığı ifade ederek Genel Başkanımızın herhangi bir şekilde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında bu özelde ifade vermeyeceğini, ifadeye gelmeyeceğini söyledik. Çünkü Genel Başkanımızı ilgilendiren bir durum söz konusu değil.

Sayın Genel Başkanımız söz konusu televizyon programında demişti ki, Sayın Erdoğan bir kez değil, iki kez değil, üç kez değil, dört kez değil, tam beş kez Kurultay’ın şaibeli olduğu ile ilgili açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamalara karşılık Cumhuriyet Halk Partisi ilgililerinden bir açıklama yapılmadığını, Cumhuriyet Halk Partisi’nin şaibeyle anılmaması gerektiğini bunu ifade ederken de özel bir bilgisinin bulunmadığını da ifade etmişti.

Ancak bu açıklamanın tüm açıklığına rağmen maalesef kalemini satmış olan bazı gazetecilerin hadsizliğiyle karşı karşıya kaldık. Ne söylediler? Sanki Sayın Genel Başkanımızın açıklaması üzerinde bir soruşturma başlatılmış ve bu çerçevede Genel Başkanımız ifadeye çağrılmış gibilerinden bazı ahlaksızca açıklamalar yapmışlardı. Bunlara karşı şunu da söylemek zorundayız. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açıklaması tek başına bu özelde yeterlidir. Çünkü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Kurultay’dan hemen sonra şu anki mevcut Bursa İl Başkanı’nın yapmış olduğu şikâyet üzerine Bursa’da bir soruşturma başlatıldığını sonrasında yetki nedeniyle Ocak 2024 tarihi itibariyle dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildiğini ifade etti. Neymiş efendim? Soruşturma Ocak 2024 tarihi itibariyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılmış durumda.

Akif Hamzaçebi de tanıklık yapmayacağını belirttiği X hesabından şu paylaşımı yaptı:

“Benim, bizim kurultayımızla ilgili şaibe vs. gibi herhangi bir iddiam yok. Böyle bir bilgiye de sahip değilim. Bir imada da bulunmadım. Tanık da değilim. Önceki açıklamama bakılırsa bu görülecektir. Benim dediğim şudur. Sayın Erdoğan, Sayın Özgür Özel’in CHP Genel Başkanı seçildiği Kurultayla ilgili olarak benim saydığım dördüncü keredir şaibe iddiasında bulunuyor. Erdoğan’ın her dediğine cevap vermek onun gündeminin peşine takılmaktır. Bunu ben de doğru bulmam. Ancak sürekli olarak delegelerimizin iradesine gölge düşürmeyi amaçlayan bu ifadelere sert bir karşılık verip konuyu kapatmak lazımken bu yapılmıyor. Benim söylediğim artık süreklilik arz eden bu iddialar karşısında suskun kalınmamasıdır. Susmak benim kabullenebileceğim bir şey değildir.”

NTV canlı yayınına katılan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç konuyla ilgili olarak şunları söyledi; 

"CHP'nin 2023 Kasım'ındaki kurultayı sonrası dedikodu başladı. Bu iddiaları ortaya atanlar da CHP mensubuydu. Bursa'da başvuru olunca savcılık, Ankara'ya dosyayı gönderdi. Ankara savcılığı Ocak'ta başlattı soruşturmayı. Kılıçdaroğlu'nun TV programından sonra gündeme oturdu. Kamuoyunun malumu; CHP'nin kurultayı ile ilgili başlatılan soruşturma tamamen kendilerinin ortaya çıkardığı iddiaları. Bu iddiaların ortaya çıkarılması için başlatılan bir soruşturma bu. İfade vermek istiyorum diyenler var, sosyal medyada iddialarda bulunan, araç plakalarına varana kadar, nereden ne alındığına kadar iddialar var. Varsa somut delil savcılık soruşturmayı derinleştirebilir. Siyasi partiler kanununda hile karıştıranlar için ceza getiriyor.”

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Kılıçdaroğlu’nun Avukatı Celal Çelik ve Ankara C. Başsavcılığının yaptığı açıklamalardan da açıkça görüleceği üzere; CHP’nin eski Muş İl Gençlik Kolları Başkanı Erkan Çakır’ın, delegelerin para karşılığı oy verdiğini ve elinde konuyla ilgili CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş’ın olduğu videolar olduğunu iddia eden bir tweetine karşılık Nihat Yeşiltaş’ın, Erkan Çakır hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla konu yargıya intikal ettiğinden sürecin gündemi değiştirmek isteyen hükümetin başlattığı yolundaki iddialar suçluluk telaşıyla söylenmiş bir palavradan ibarettir.

****

Özgür Özel; “Anamızın ak sütü gibi kazandığımız bu kurultay helaldir. Meczubun biri Bursa il başkanımıza hakaret etmiş, o da ondan şikâyetçi olmuş” diyerek şaibe iddialarını hafife alsa da Özgür Özel’in bildiği helalin toplumun bildiği helalden farklı olduğunu gösteriyor.

Kurultayda oy kullanan bir parti delegesi ile iki CHP üyesi kurultayda usulsüzlük yapıldığına dair tanık sıfatıyla başsavcılığa ifade verdiler.

Tanık delege, kendisi ve 8 delege arkadaşına oylarını Özgür Özel'e vermeleri karşılığında para teklif edildiğini, iki CHP üyesinin de bu olaya şahit olduklarını öne sürdü.

Ayrıca tanıklardan biri Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne kurultayın iptali için dava açtı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca kurultaya yönelik şaibe iddialarıyla ilgili paylaşım yapan şahısların da kimliklerinin tespitine yönelik çalışmalarının devam ettiği kaydedildi.

CHP’den ihraç edilen eski Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş da CHP kurultayının iptali için Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı.

Delegelerin iradesinin "fesada uğratıldığı" öne sürülerek, parti yönetiminin de görevden uzaklaştırılması istenen Dava dilekçesinde; Özgür Özel’in sadece 18 oy farkla seçimi kazandığı belirtilerek, "İrade fesadı halleri kapsamında suç işlenmeseydi 10 tane oyun mevcut genel başkana değil de diğer adaya verilmiş olması halinde seçimin diğer aday lehine sonuçlanacağı net bir şekilde görülecektir. Eğer irade fesadı kapsamında rüşvet vb. suçlar işlenmemiş olsaydı kaybeden aday çok yüksek bir oy farkıyla söz konusu kurultayı kazanıp genel başkan seçilecekti" ifadelerine yer verildi.

****

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca ifade vermeye çağrılan CHP Muş eski Gençlik Kolları Başkanı Erkan Çakır kurultay tarihinden itibaren yaptığı açıklamalarla ısrarlı bir şekilde şaibe iddiasını dile getirerek Rüşvetin belgesi olmaz ama şahidi olur. Ben bu olaylara birebir şahidim" demişti.

Erkan Çakır, Takvim.com.tr'den (11 Şubat 2025) Ahmet Zeren'in sorularını cevaplarken; Kurultayda siyah bir çanta içinde delegelere dolar dağıtıldığını, Iğdır delegelerini ile Doğu'daki delegelerin bazı bir kısmını Özgür Karabat'la Özgür Çelik'le görüştürdüğünü, Özgür Karabat'ın siyah çantasını sürekli yanından ayırmadığını ve içinde dolar olduğunu üstüne basa basa söyleyebileceğini, İzmir'de bir delegeye 1500 dolar verildiğini, bu delegenin "Bana kim 10.000 dolar verirse elimde bir video var bu videoyu ben veririm o kişiye" dediğini, Bursa İl Başkanı'nın oğlunu İstanbul’da hiç eleman kalmamış gibi getirip İBB'de kültürden sorumlu personel yaptıklarını,
Kurultayda Kemal Bey'e yakın olan üç tane Iğdır'ın delegesini son anda Özgür Özel’e destek için kendisinin çevirdiğini, Kurultay öncesi İBB’nin düzenlediği çeşitli konser ve etkinlikler için "600 milyon liranın hayali bir şekilde harcandığı, yani "İBB naylon konserler düzenleyip paraları kurultay zamanı delegeleri manipüle etmek için kullandığını söyleyerek iddialarını tekrarladı.

****

Kemal Kılıçdaroğlu'na yakınlığıyla bilinen CHP'li Tolgahan Erdoğan kurultay sonrası Özgür Özel'in oturduğu CHP Genel Başkanlığı koltuğu için İmamoğlu ve ekibi eliyle CHP delegelerine 1.5 milyar TL dağıtıldığını, pazar günü Laleli'de kapalı olan dört döviz bürosunun bir belediye başkanının talimatı ile açtırıldığını ve kurultayın yapıldığı olduğu 5 Kasım pazar günü 'Vito' model turizm araçlarıyla Laleli'den Ankara'ya bir buçuk milyar lira değerinde milyonlarca dolar taşındığını iddia etmiş "Bu iddiayı yalanlayacak varsa Laleli Ordu Cad. 5 Kasım tarihli Mobese kameralarını izlemeye davet ediyorum" diyerek meydan okuduğu paylaşımında şunları söylemişti.

“Sayın Şaban Sevinç'e soruyorum. Para iddialarına kızıyorsunuz peki soruyorum.

Dün pazar günü Laleli Aksaray’da kapalı olan 4 Döviz Bürosu (Taç Döviz -Ats Gold - Karadeniz Döviz- Servet Döviz) hangi Belediye Başkanının talimatı ile açtırıldı?

Sabahtan öğlen sonrasına kadar Uber Vito araçlarla toplam 1.5 milyar TL para neden ve nereye gitti?

Bu iddiayı yalanlayacak varsa Laleli Ordu Cad. 5 Kasım tarihli Mobese kameralarını izlemeye davet ediyorum.

Olayın özü şudur;

Laleli Aksaray bölgesi özellikle bilenler bilir kayıt dışı paranın temizlendiği yerlerdir.

Genellikle Döviz Büroları emanetçidir. Paralar burada dolaşıma sokulur. İhtiyacı olduğunda para sahibi çeker. Bu iddiada ki parada emanet paradır ve tabii ki boyut olarak dolar olarak çıkmak zorundadır. Çünkü bahsettiğiniz gibi boyut ve taşıması zordur. Burada parayı TL olarak yazmamdaki sebep paranın büyüklüğünü vurgulamaktır. Yoksa çıkan para yaklaşık 50 milyon dolar.

İddialar Büyükçekmece Belediye Başkanı'na uzandı: İmamoğlu'nun ağabeyi...”

Erdoğan daha sonra iddialarını "Varan 2" diyerek detaylandırarak şunları paylaştı;

"5 Kasım Pazar Günü İstanbul Laleli'den yola çıkan 1.5 milyar TL ile Ankara'da delegelerin satın aldığını iddia ettim. Bir Belediye Başkanının talimatıyla açtırılan 4 Döviz Bürosundan biri olan ATS Gold'un sahibi Merhum Mehmet Masum Atasal bakın kimmiş? Büyükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Şahin'in kayınpederi. Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün'ün ise İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun siyaseten ağabeyi olduğunu sanırım bilmeyen yoktur." (https://www.istegundem.com/haber 09.11.2023)

Kurultay gününden bu yana son derece ciddi iddia ve ithamlar havada uçuşmasına rağmen parti yönetimden inandırıcı bir açıklama yapılmaması, eğer ortada bir yalan ve iftira varsa yargıya başvurulmaması “bir şeylerin ortaya çıkması” korkusundan değilse nedendir?

Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle; “sükût ikrardan gelir o zaman başka bir şey var demektir”.

Heybeden kaç turp çıkacağını bilmiyoruz ama ortada şüyuu vukuundan beter bir durum olduğunu aynı mahallenin gazetecileri de dile getiriyorlar.

"Bazı gerçekleri artık söylemeliyiz. Kurultayda birtakım para işleri döndüğünü CHP'liler çok konuşuyordu zaten.” Paylaşımı yapan Can Ataklı İmamoğlu'nun fonladığı medyayı da eleştirerek, "Saraçhane medyası sanki ilk defa duymuş gibi. Kardeşim yapmayın, birbirimize salak muamelesi yapmayalım." dedi.

Halk TV'de konuşan Barış Terkoğlu "Kurultayda bir sürü şaibe oldu lafını bin 500 CHP'liden duymuşumdur kurultaydan beri" derken, İsmail Saymaz da "Kapalı kapılar arkasında söylemediler, kurultayda konuşulmaya başlandı zaten" diyerek bu durumun CHP içinde bilindiğini dile getirdi.

Şaibe yoksa bu kokular nereden gelmektedir?

Dahası, seçime daha üç yıl varken göstermelik ve sonucu belli absürt komedi bir ön seçimle apar topar cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilmek bu şaibenin üstünü örtmeye yeter mi?

Kızlarını PKK’ya eliyle teslim eden Elif GÜL’ü aday gösterirken kime sordular?

İstanbul’da terör soruşturmasında tutuklanan (DEM Parti Sancaktepe İlçe Eş Sözcüsü.  DEM Parti'nin belediye başkan adayı çıkarmadığı Sancaktepe'de CHP listesinden 1. sıradan seçime giren) CHP'li Sancaktepe Belediyesi Meclis Üyesi Elif Gül'ün kızı Dilan Gül'ün terörist olduğu, ailenin kızlarını kendi elleriyle PKK'ya teslim ettiği tespit edildi.

Elif Gül'ün ikametinde yapılan aramalarda elde edilen görüntülerde, eşi Fethi Ahmet Gül'ün 'Roza Dersim' kod adlı kızları Dilan Gül (halen terörden aranıyor) ile dağda hatıra fotoğrafı çektiği, Gül Ailesi'nin, 2014 yılında Habur Sınır Kapısı'ndan Metina bölgesine geçerek, kızları Dilan'ı kendi elleriyle terör örgütü PKK'ya teslim ettikleri, ayrıca Elif Gül'ün dayısının oğlu İshak Özçaktu'nun PKK terör örgütünün İstanbul, Kayseri ve Ankara'da düzenlenen terör saldırılarının talimatını verdiği ve 2019'da etkisiz hale getirildiği, teyzesinin kızı Halime Özadikti'nin de PKK'nın Suriye yapılanmasında faaliyet gösterdiği, Gül'ün, örgütün sözde ''Özel kuvvetler'' olarak adlandırdığı yapılanmanın sorumlularından Erhan Porsibi kod adlı, kırmızı kategoride aranan terörist İshak Özçaktu ile de 2012'de çekilen görüntülerinin olduğu, dijital materyal incelemesinde de çok sayıda örgüt mensubuyla fotoğraflarının bulunduğu belirtildi.

"Şehit ailelerinin ve gazilerin gözünün içine bakamayacağımız hiçbir şeye 'evet' demeyeceğiz" diyen Özgür Özel’e soruyoruz; Kızını PKK’ya bizzat teslim eden Elif GÜL’ü CHP listesinin birinci sırasından aday gösterirken şehit yakınları ve gazilerin gözünün içine mi baktı, yoksa Kandil’in gözünün içine mi?

 

Bir aslan miyav demiş, minik fare kükremiş..

Emperyalist sermayenin bayisi ve 28 Şubat post modern darbesinin azmettiricilerinden beşli çetenin lideri TÜSİAD’dan bir ilkokul müsameresi görüntüsünde yapılan açıklamada; iç savaş kışkırtıcılığı ve yabancı düşmanlığıyla bildiğimiz Ümit Özdağ’a, disiplinsizlik nedeniyle ihraç edilen teğmenlere, dizi kartelcisi Ayşe Barım’a, özel telefon kayıtlarını yayınlayan gazetecilere, hâkimleri/savcıları tehdit ve hakaret ettiği için haklarında adli süreç başlatılan İmamoğlu’na sahip çıkılarak laf aramızda hukuku savunmaya kalkmışlar.

Suç mu değil mi bilmiyorlarmış ama politikacılar, iş insanları, gazeteciler sorgulanıyormuş, bunlar toplumda endişe yaratıyormuş ve de güveni sarsıyormuş.

Endişelerini sevsinler göstere göstere TCK’da yazılı suçlar işlenirken Savcılıklar seyredecekler miydi? Suç işleyenin; politikacı, iş insanı ve gazeteci olmaları neyi değiştirir? Anayasa ve kanunlar Beyaz Türkleri bağlamıyor mu?

Beylerimizin hukuk sevgisi göz yaşartıyor ama Anayasa Mahkemesinin hukuku katlettiği utanç verici 367 kararına seslerini çıkartmadılar, hatta destek verdiler.

15 Temmuz’da küresel çetenin beslemeleri demokrasinin ırzına geçmeye çalışırken onlar keyifle(!) izlediler.

PKK’nın siyasi uzantıları ile işbirliği yapılmasını, belediyelerin kaynak ve imkânlarının Kandil’in emrine tahsis edilmesini eleştirmedikleri gibi “PKK sizi tükürüğüyle boğar” diyerek meydan okuyan terörist bozuntularına tek bir söz edemediler.

Göçmenlere yönelik şiddeti teşvik eden ırkçılara insan haklarını ve hukuku hatırlatmadılar.

Yüzyılın felaketi olan Kahramanmaraş depremlerinden sonra Azerbaycan mahalle kurarken kendilerinden kazançlarına (!) yakışır bir icraat görmediğimiz gibi deprem yaralarını sarmak için getirilen ek vergilerden bile rahatsız oldular

Muhtemelen bu büyük felaketin hükümeti götüreceğinin düşündüler.

Belediyelerden binlerce işçinin çıkartılmasını, eş dost akrabaya makam mevki dağıtılmasını görmezden geldiler. Asgari ücret pazarlıklarında işçilerimize daha fazlasını verelim demediler. Sürekli yüksek faizi, yüksek kuru ve zamları savundular.

İzmir körfezinde yıllardır süren lağım kokusunu, İstanbul’lulara Melen çayına karışan lağım suyunun içirilmesini, açıklamalarıyla destek verdikleri anlaşılan Başkanın mal bildiriminde gizlediği villalarının manzarası kapanmasın diye yanı başındaki arsanın belediye bütçesinden 158 Milyon TL ödenerek kamulaştırılmasını, Saraçhane bülbüllerinin eşleri ile birlikte belediye bütçesinden Paris ve Roma’larda en lüks mekânlarda ağırlanmalarını hiç dert edinmediler.

İçinden çıkılmaz hale gelen İstanbul trafiğini bırakın çözmeyi her gün bir kazaya karışan belediye otobüslerini bile doğru dürüst çalıştıramayan, kentsel dönüşüm için verdiği sözleri tutmayan ve deprem için önlem almayan beceriksiz başkana tek söz edemediler.

Gazze’de asrın soykırımı yaşanırken üç maymunu oynadılar.

Geliştirdikleri yerli ve milli teknoloji ile insansız hava araçları üretiminde dünya lideri olan Baykar kadar bu ülkeye değer katamadılar.

Gezi kalkışmasında destek verdikleri çapulcuların yapılmasını istemedikleri İstanbul Havalimanına 111 havayolu şirketinin sefer yapmasının ve günlük ortalama 1401 seferle Avrupa’nın en işlek havalimanı olmasının, günlük 75 bin varil petrol çıkartılmasının, üç milyondan fazla evde Karadeniz’den çıkartılan doğalgazın kullanılmasının, yerli otomobil TOGG’un kategorisinde pazar lideri olmasının, yerli ve milli uydumuzun yörüngeye oturtulmasının, savunma sanayiinin küresel pazarda söz sahibi olmasının, yerli ve milli savaş uçağımızın üretilmesinin, yerli üretim uçak gemimizin denizlerimizle gururla görev yapmasının ve dünyada ilk kez bir uçak gemisine İHA’nın iniş yapmasının, mavi vatanın güvence altına alınmasının, terörle etkin mücadele yapılarak milletin ve kendilerinin huzur içinde yaşamalarının ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar gözünü karartmış TÜSİAD Türkiye'de demokrasi siyaset ne zaman güçlense harekete geçerek küresel çeteyle birlikte hareket etti.

12 Eylül'de ve 28 Şubat'ta başrolü oynarken gezi kalkışmasında da 17-25 Aralık darbe girişiminde de 15 Temmuz darbe girişiminde de hep karşı cephede yer aldı.

Bülent Ecevit 15 Mayıs 1979 tarihinde TÜSİAD için "Büyük sermaye çevrelerinin paralı, tehditli ve uyarı muhtıralı duyuruları ile Türkiye'de hükümet öldürülemez. Öldürülebilse bile, böyle bir hükümetin cenazesini kimse taşıyamaz" dedi. Ancak kasım ayında TÜSİAD'ın Ecevit'in deyimiyle hükümeti öldürdü.

Ne garip ki dün Ecevit Hükümetini yıkan para babalarına şimdi CHP sahip çıkıyor.

Belli ki terörsüz Türkiye hedefi emperyalist sermaye ve onun yerli işbirlikçilerini rahatsız etmiş. Buram buram siyaset kokan açıklamalarından bunu anlayabiliyoruz.

Oligarkların unutmamaları gereken bir gerçek var ki Türkiye artık bir gecede bankaların batırılıp yüzlerce çalışanın işsiz kaldığı, kudretli generallere yargının, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin brifing verdiği, bakanları kapıda pijama ile karşılayıp talimatlarını not ettirdikleri verdikleri eski Türkiye değil.

Karşılarında hizaya geçtikleri bir zamanların kudretli generalleri artık ER oldular.

Yazımızı rahmetli Kayahan’ın bir şarkı sözleriyle bitirelim.

“Bir aslan miyav demiş, minik fare kükremiş”