Olmazsa yalana devam edin. Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız, insanlar ona o kadar fazla inanırlar. (Joseph Goebbels)
Yıllar önce müfettiş olarak aktif görevde iken genel teftiş yaptığım bir müdürlükte ilgili personele, mesainin devam edeceğini bu nedenle eşlerine akşam geç geleceklerini söylemeleri talimatı verdiğimde içlerinden birisi; “müfettiş bey emriniz başımız üstüne çalışırız ama bunu bizim hanımlara sizin söyleyebilir misiniz?” dedi.
“Neden?” diye sorduğumda beni güldüren şu cevabı almıştım.
“Efendim burası küçük bir il, bazı akşamlar arkadaşlarla bir araya gelip vakit geçiriyoruz. Ama hanımlar akşam evden çıkmamızı istemiyorlar. Biz de “müfettiş geldi denetim var geç geleceğiz” diyerek vaziyeti idare ediyor, bazı akşamlar da “müfettiş seni istiyor” diyerek arkadaşlarımızı evden çağırıyorduk.
Bu yalanı o kadar çok söyledik ki hanımlardan biri; bu müfettişler niye hep size geliyor, sizden başka teftiş yapılacak yer yok mu? diyerek araştırınca foyamız ortaya çıktı. Şimdi müfettiş var geç geleceğiz dersek bize inanmazlar. Biz telefon açalım onlara siz söyleyin”.
İçlerinden birisi eşine müfettiş geldiğini söyleyerek telefonu bana verdi.
Kendimi tanıtarak, eşlerinin yapmaları gereken işler bulunduğu ve bu nedenle onları akşam evlerine geç göndereceğimi söylediğimde hanımefendi; “kusura bakmayın müfettiş bey o kadar çok müfettiş geldi yalanı söylediler ki siz konuşmasaydınız inanmazdık, kolay gelsin diyerek” gerekli izni verince geç saatlere kadar çalışmıştık.
Memurların bu masum yalanı, Adolf Hitler’in Propaganda Bakanı olarak görev yapan; beceriksiz ve ihtiraslı siyasetçilerin propagandalarına rehber olan “yalan ne kadar büyükse inananı o kadar çok olur” sözünün sahibi ve büyük yalanların büyük ustası Dr. Paul Joseph Goebbels’in yalanları yanında masumiyet abidesi gibi duruyor.
Goebbels propaganda tekniklerinin ilk sırasına yerleştirdiği “Yalanla” ilgili şunları söylüyor;
Yalan söyleyin mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa yalana devam edin. Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız, insanlar ona o kadar fazla inanırlar.
Bir insana yalan olsa bile bir söylemi sürekli tekrarlarsanız, o söylemin nereden geldiğini unutur ve kendi fikri gibi benimser ve savunur.
Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.
Bu tavsiyeler bize hiç yabancı gelmiyor. Çünkü ülkemizde çok sayıda uygulayıcısı var.
Beceriksiz, yeteneksiz ve kifayetsiz muhteris siyasetçiler, bölücüler, din/devlet/millet düşmanları, küresel çetenin ezik beslemeleri yan söylemekten bıkmıyorlar.
Gerçeği kabullenemeyen ve yalana inanmakta ısrar eden toksik sosyolojinin varlığı yalancılara güç ve cesaret veriyor.
Deprem, yangın, sel, heyelan gibi her büyük felaket sonrası özellikle sosyal medya denilen lağım hattında sürüme sokulan, Türkiye’yi aciz göstermeyi hedefleyen; iç savaş çığırtkanlığı yapmak için söylenen aşağılık yalanları unutmadık.
Sosyal medya ağ analizleri ile tanınan akademisyen Dr. Marc Owen Jones, orman yangınlarıyla mücadele için Türkiye’ye uluslararası yardım çağrısı yapılan “Help Turkey” etiketiyle başlatılan kampanyaya ilişkin olarak yayınladığı dijital analizinde; en çok paylaşım yapan hesapların daha sonra tweetlerini sildiğini ve takibi zorlaştırmak için kullanıcı adlarının değiştirildiğini böylece "Bu kampanyanın” Türkiye’yi zayıf göstermeyi hedefleyen bir algı operasyonu olduğunu ifade etmişti.
Emniyet Genel Müdürlüğü; "Sosyal medya platformu Twitter'da, 2022 Mayıs ayı içerisinde ülkemizdeki 12 milyon 479 bin hesap üzerinden atılan 145 milyon tweet’in % 23'ünün bilgisayarlar tarafından yönetilen bot hesaplar olduğu, yine Mayıs ayı içerisinde ülkemizde sosyal medyada gündem olan 10 etiket (hashtag) incelendiğinde, bu etiketler üzerinde yoğun olarak etkileşimde bulunan hesapların yüzde 52'sinin bilgisayarlar tarafından yönetilen bot hesaplar olduğu, özellikle Twitter üzerinden ülke gündemini meşgul ederek algı operasyonları yapan hesapların çoğunun bot hesap olduğu tespit edildiğini açıklamıştı.
Artık bir güvenlik sorunu haline gelen yalanla mücadele için Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) kuruldu.
DMM o kadar çok yalanı ifşa etti ki kitap haline getirilse on ciltlik külliyat olur.
****
Kemal Kılıçdaroğlu da Gobbels’in taktiklerini başarıyla uygulamıştı ama bu konuda liderliği İBB Başkanı İmamoğlu açık ara farkla elinde bulunduruyor.
Antrikot-musakka ile başlayan küçük yalanlar, makam arabası yalanı, CNN Türk'te katıldığı programda kendini çeken 4 kameramanın işten kovulduğu yalanı, metro kredisi yalanı, hiç otobüs almamışlar yalanı, bir imza eksik yalanı, yalılar yalanı, Halk Ekmek Fabrikası yalanı, (Yunan Gazetesindeki manşet için) “kıytırık bir gazete haberim yok” yalanı, PKK/KCK’lılar, ve KHK ile görevden uzaklaştırılanlar belediyede görevlendirilirken haberinin olmadığı yalanı gibi internette çok daha fazlasını göreceğiniz giderek büyüyen yalanlar, olmayan görüntülerden kanının donduğunu söylediği Fazilet Durağı yalanıyla zirveye çıktı.
Bırakın diğerlerini tek başına Fazilet Durağı yalanı; olimpiyatlarda altın madalyayı, Oscar ve Nobel’de büyük ödülleri alacak derecede yalanlar üstü bir yalan.
Goebbels sağ olsaydı bu müthiş yalan karşısında şapkasını çıkartır, “üstat” diyerek elini öperdi.
“Bu süreci araştırdık. Maç yok. Maç yok ki deplasmana giderler de, sabah erkenden toplanmışlardır. Ki maça giderler gibi zaten. Otobüse biniş görüntülerini izledim ben. Kanım dondu ya. Bilinçli, nerede duracak falan böyle bir kafayla. Sabah namazına gidilmiyor çünkü cemaatle namaz kılmak yasaklandı. Desek ki toplandılar, namaza gidiyorlar. O da değil. Ya başka bir şey de değil. İş güç de yok, çalışma ortamı yok. Toplanmışlar... Derler ya kanım dondu. Eğer siyaset buysa, lanet olsun siyasete… Kanım dondu, mücadele edeceğiz” sözleriyle dünya yalanlar tarihine altın(!) harflerle yazılacak bir yalanı (yapılan savcılık soruşturmasında iddialarının tümünün -gerçek dışı- yani yalan olduğu kanıtlandı) katıldığı TV yayınında dile getirirken gösterdiği özgüvenle bu konuda rakipsiz olduğunu kanıtlamıştı.
“Yalandan kan donması” onun sayesinde Tıp Literatürüne geçti.
(Kendisinin de vurguladığı üzere siyaset buysa gerçekten de lanet olsun böyle siyasete)
2023 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının açıklandığı akşam, birlikte yayına katıldığı Mansur Yavaş’la birlikte dakikalarca tekrar ettiği “aramızda kalsın seçimi kazandık” yalanıyla” performansını bir üst seviyeye çıkarttı.
Benzeri ancak Kuzey Kore’de görülebilecek tek kişinin katıldığı bir ön seçimle Türk siyasi tarihinin en absürt komedisinde başrol oynarken; "İhaleye fesat karıştırma" ile "suç işlemek amacıyla örgüt kurma, üyelik ve yardım" suçlarından başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanan Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler’in gözaltına alınmasının ardından sosyal medya hesabından yaptığı; “Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler, sabah 04:00 sularında evine yapılan polis baskınıyla gözaltına alınmıştır. Eşiyle uyurken evi basılan belediye başkanımız gözaltında. Hakkındaki itham her neyse ifadeye çağrılsa koşa koşa gelecek bir belediye başkanına sabah 04:00’de ev baskını yapmak, kişisel bir hırs ve öfkenin yansımasından başka bir şey değildir.” paylaşımıyla Guinness’e girmeyi hak etti.
Beykoz Belediye Başkanı Köseler'in CHP Genel Merkezi'nde gerçekleştirilecek toplantıya katılmak üzere Ankara'ya giden uçağa binmek üzere evden çıktığı sırada takım elbiseli şekilde gözaltına alındığı, Köseler'in saat 06.00'da tarifeli uçakla Ankara'ya gideceği için saat 04.00'te uyanık olduğu ve takım elbiseli halde 04.45'te zili çalan polislere kapıyı açtığı, Köseler’in özel şoförünün hazır beklediği, kapısını çalan Mali Şube Ekiplerinin Başsavcılığın gözaltı kararı yüzüne okudukları video kayıtları ile doğrulandı.
Hadi saat dörtte gözaltına alınmasını eleştirdi de adamın eşiyle uyuduğunu nereden çıkardı?
Yanlarında mıydı?
Gerçek, görüntülerle net bir şekilde ortaya çıkmasına rağmen önceki yalanlarının ortaya çıkmasından sonra yaptığı gibi özür dilemeye de gerek görmedi.
Çünkü özür dilerse yalanın piyasa değerinin düşeceğini biliyor.
Ayrıca, ne diyordu propaganda tekniklerini harfiyen uyguladığı üstadı Goebbels?
Asla kabahat ve suç üstlenmeyin.
Başka?
Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin.
Başka?
Asla kendinizden başka birine hareket alanı bırakmayın.
Başka?
Sadece bir rakibinize odaklanın ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yıkın.
Başka?
Asla rakibinizin üstün bir yanı olduğunu kabul etmeyin.
Başka?
Halkı her zaman ateşleyin, asla soğumasına ve düşünmesine izin vermeyin
Başka
Etrafınızda her söz ve davranışınızı alkışlayacak bir şakşakçılar (şimdiki tabirle troll) ordusu bulundurun.
Bütün bunlara devasa kibri de ekleyince BASİT ve AHMAK’la başlayan, Savcıyı/ bilirkişiyi tehdit ve hakaretle devam eden, usulsüz diploma ve YATAY/DİKEY geçişlerle zirveye tırmanan kahramanın(!) yolculuğunun küçük/büyük yalanlarla ve mağduriyet edebiyatının en seçkin örnekleri ile devam edeceği anlaşılıyor.
Bu yolculuğun sonunun Cumhurbaşkanlığı koltuğuna mı yoksa Üniversiteye hazırlık kursuna mı çıkacağını bilemiyoruz.
Ama yalancıdan kahraman çıkmayacağını tarihteki örneklerinden biliyoruz.
O kadarcık kusur kadı kızında da bulunur...
Beykoz Belediyesi’nin “muhtelif yiyecek alımı” ihalesini son 6 ay içerisinde Beykoz Belediyesi’nden 16 iş alan Act Reklam Prodüksiyon Dan. San. Tic. Ltd. şirketi, Mali Gıda ve İnşaat San. Tic. Ltd. şirketi ile birlikte 13 milyon 780 bin 922 lira bedelle kazandı.
Şirket sözleşmeden bir gün sonra 17 Aralık 2024 günü Beykoz Belediyesi iştiraki BEYTAŞ’a 1 milyon 470 bin 291 liralık fatura kesti.
Faturada yer alan portakal, soğan, kabak, havuç, taze soğan, nane, maydanoz, kereviz sapı gibi ürünlerin "Taşıyıcı Bilgileri" kısmında, sevkiyatın yapıldığı aracın plakası 34 UG 6786, dorse plaka numarası 27 P 0115 ve Şoför olarak E.Y. isimleri yer aldı.
Emniyet ekiplerinin araştırması sonucunda sevkiyatı gerçekleştirdiği belirtilen aracın "tehlikeli madde" taşıyan bir akaryakıt tankeri olduğu (görüntüsü de var) olduğu ortaya çıktı.
PTS kayıtlarına göre araç 17 Aralık 2024 günü Beykoz sınırlarına hiç girmedi ve teslimat yapılmadı belirlendi.
Her şey ne kadar da güzel oluyor değil mi?
Belediyenin kasasından çıkan yaklaşık 1,5 milyon Liranın kimlerin cebine/havuzuna gittiği bilinmiyor ama olsun o kadarcık kusur kadı kızında da bulunur.
Başlarına taş mı yoksa Trump’ mı düştü?
"Atlantik İttifakı'nın bazı üyeleri tarafından en iyi ihtimalle 'zahmetli', en kötü ihtimalle 'yıkıcı' ve 'güvenilmez' olarak değerlendirilen Türkiye, bugün Washington'un değişen tutumu nedeniyle son derece hassaslaşan Avrupa için vazgeçilmez hale geldi.
Beşşar Esed devrilmeden önce Moskova, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki etkisinin sınırlarını ve parametrelerini belirliyordu. Bugün tam tersi. Bu durum, AB ülkelerini Türk yetkililerini masalarına daha sık oturtacak mekanizmaları hayata geçirmeye ciddi şekilde teşvik ediyor.
Bir yandan Ukrayna'yı silahlandırırken, diğer yandan Moskova'ya yönelik Batı yaptırımlarını uygulamadan Rusya ile müzakere eden Türkiye, milimetrik bir denge politikası yürütüyor." (Le Monde/Fransa)