Fransa’da cumhurbaşkanlığı anketlerinde birinci sırada çıkan Marine Le Pen ve Ulusal Birlik'in 24 üyesi, parti çalışanlarına ödeme yapmak için AB fonlarını zimmetine geçirdikleri gerekçesiyle suçlu bulundu.

Paris Ceza Mahkemesi aşırı sağcı lider hakkında 5 yıl siyasi men yasağının derhal uygulanmasına, 2 yılı ertelenmiş 2 yılı elektronik kelepçe ile gözetim altında geçirilmek üzere 4 yıl hapis cezası ve 100 bin Euro para cezası verilmesine karar verdi.
Temyiz sürecinde de yürürlükte olacak karar nedeniyle Le Pen’in 2027 seçimlerindeki adaylığının önü kesilmiş oldu.
Mahkeme, AP'nin toplam kaybının 2,9 milyon Euro olduğunu ve Le Pen'in yaklaşık 474.000 Euro’yu (19.450.000 TL)  zimmetine geçirdiğini tespit etti..
"Kişisel bir zenginleşme yoktu, ancak bir partinin zenginleşmesi vardı," diyen Yargıç Bénédicte de Perthuis, "Açık olalım: Hiç kimse siyaset yaptığı için yargılanmıyor, konu bu değil. Konu sözleşmelerin imzalanıp imzalanmadığıydı." ifadeleriyle yargılamanın siyasi bir yönü olmadığını vurguladı.
Le Pen’in AP milletvekilli olduğu dönemde 2 kişiye hayali danışmanlık hizmetleri nedeniyle AP fonlarıyla maaş ödediği ve onun da aralarında bulunduğu, eski adıyla Ulusal Cephe Partisinden seçilmiş 27 AB Milletvekili hakkında 2004-2016 yıllarında "hayali istihdam" oluşturdukları iddiasıyla 2015'te başlatılan soruşturma sonucunda açılan dava Eylül 2024'ten itibaren Paris Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlanmıştı.
Bu karar nedeniyle kimse Fransa’da sokaklara dökülmediği gibi kimse yargılamanın siyasi olduğu ve bütün anketlerde birinci sırada çıkan Le Pen’in adaylığının önünü kesmek yapıldığını söylemedi.
Bu karara tepki göstermeyenleri fişleyip sokakları ateşe vermedikleri gibi destek açıklaması yapmayanları linç etmediler, Le Pen’in yanında durmayan medya ve şirketlere karşı boykot çağrıları yapmadılar, kilise duvarına işemediler, kilise çatısına çıkıp içki içmediler, Macron’un annesine ve eşine galiz küfürler etmediler, polislere taşlı sopalı, baltalı, asitli saldırımlar yapmadılar.
Son derece ölçülü tepkilere rağmen Fransız Yüksek Yargı Konseyi Fransız yargısının bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü sorgulayan açıklamalara karşı bir bildiri yayınlayarak; "Davayı yürüten yargıçları kişisel olarak hedef gösteren tehditler ve siyasi liderlerin özellikle soruşturmanın veya mahkumiyet kararının esasına ilişkin açıklamaları demokratik toplumda kabul edilemez." Uyarısında bulundu.
Yüksek Yargı Konseyi, Yargı makamının Ulusal Meclisin onayı sonrası yürürlüğe giren yasaları uyguladığını hatırlatarak bu süreçte ihtiyatlı ve ölçülü yorumlarda bulunulmasını istedi.
Le Pen’le ilgili kararın hemen ardından bu kez Almanya’dan bir siyasetçi ile ilgili mahkûmiyet kararı haberi geldi.
SPD’li Berlin Eyaleti Çalışma ve Sağlık Senatörü olarak görev yaptığı dönemde Dilek Kalaycı’nın, 11 bin 240 Avro tutarındaki kendi düğün organizasyonunu bir reklam ajansına fatura kesilmeden yaptırması ve daha sonra SPD’ye yakın bu ajansın, Kalaycı’nın sorumlu olduğu birimden kârlı bir kamu ihalesi almasının yolsuzluk olduğuna hükmeden Berlin Eyalet Mahkemesi, SPD’li siyasetçiyi, rüşvet almak suçundan 18 ay ertelenmiş hapis cezasına çarptırdı.
Kararı açıklayan başkan yargıç Bo Meyer, Kalaycı'nın kişisel çıkar karşılığında hareket ettiğinin kanıtlandığını belirtti.
Gerek Marine Le Pen ve gerekse Dilek Kalaycı’nın mahkûmiyetlerine neden olan fiilleri, Ekrem İmamoğlu’nun örgüt lideri olduğu iddiasıyla yürütülen yolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklanmasına neden olan fiillerle kıyaslanamayacak kadar masum kalıyor.
Bırakın İstanbul’dan yüzlerce kilometre uzaktaki Muş’taki mütevazı bir bakkaldan şerbetli tatlı ve Hakkari’deki bir pastaneden börek alımı gibi akla ziyan örnekleri, piyasa değeri 1,5 milyar TL olan üç villayı 15 milyon TL’sına alıp bunlardan birisini yıllık 6 milyon liraya kiralamak bile Le Pen ve Dilek Kayacı’nın fiillerini ona katlar, elli ile çarpar.
Özgür Özel’in destek istediği Fransa ve Almanya’da yargı kararları hukukun gereği oluyor ama Türkiye’de yargı kararları siyasi oluyor.
Milletten de bu palavraya inanılması isteniyor.
****
Özgür Özel’in destek vermedikleri için sitem ettiği Fransa’da yargı "Davayı yürüten yargıçları kişisel olarak hedef gösteren tehditler ve siyasi liderlerin özellikle soruşturmanın veya mahkûmiyet kararının esasına ilişkin açıklamaları demokratik toplumda kabul edilemez."  Açıklaması yaparak eleştirilerin bile ölçülü olması uyarısında bulunuyor.
Le Pen’e kişisel bir zenginleşme için değil, 474.000 Euro’luk hayali istihdam oluşturarak görevi kötüye kullandığı ve suçu gizlediği için ceza verilirken, AP’nin toplam maddi kabının ise 2.9 milyon Euro olduğu vurgulanmış.
Gelelim Türkiye’ye.
Ekrem İmamoğlu, suç örgütü kurmak ve yönetmek, irtikâp, rüşvet almak, ihaleye fesat karıştırmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve terör örgütüyle iş birliği suçlamalarıyla gözaltına alındı.
Terör örgütüne destek dışındaki diğer suçlarla ilgili kuvvetli suç şüphesi nedeniyle tutuklandı.
İBB Merkezli soruşturmaya konu olan maddi kaybın şimdilik 560 milyar TL. olduğu tahmin ediliyor.
Bu rakam Le Pen’in 4 yıl hapis ve 5 yıl siyasi yasak cezası aldığı davaya konu olan kötüye kullanılan toplam 2,9 milyon Euro’luk fonun 4,6 katı; zimmetine geçirdiği ifade edilen 474.000 Euro’nun ise yaklaşık 29 katı.
18 milyon İstanbul’lunun kişisel verilerinin hem de yabancılara satılmasına, Boğaz’daki kaçak inşaatlardan alınan rüşvetlere, batmak üzereyken komisyon yani haraç verip ihya olan işbirlikçi şirketlere, delege tavlamak için peşkeş çekilen dairelere, bilgisayarlara, cep telefonlarına, onlarca delege yakınının ballı belediye şirketlerine yerleştirilmelerine, toplanan haraçlardan para kuleleri inşa edilmesine, 5 Milyon Euro rüşvet vermeyen AVM’ne 196 milyon TL ceza kesilerek yıkım kararı verilmesine, başkanın bedavaya aldığı ve mal bildiriminde gizlediği villalarının manzarası kapanmasın diye önlerindeki arsanın belediye bütçesinden 156 milyon TL ödenek apar topar kamulaştırılmasına, hukuka aykırı olarak paralı bir üniversiteden seçkin bir devlet üniversitesine yatay geçiş yapılmasına, Pazar günü açtırılan döviz bürolarından Ankara’ya taşınan milyonlarca liralık dövizle siyasetin dizayn edilmesine bakıldığında Marina Le Pen ve Dilek Kalaycı’nın ne kadar masum olduklarını görür ve Özgür Özel’in Avrupa’yı neden ikna edemediğini anlarsınız.
Yok diyemedikleri yolsuzlukları ve hırsızlıkları, sokak terörüyle, boykot çağrılarıyla örtbas ederek yargı üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyorlar.
Hatırlanacağı üzere Özgür Özel, aralarında yolsuzluğa destek vermeyen medya kuruluşlarının da yer aldığı yerli ve milli şirketlerin boykot edilmesini isteyerek 2 Nisan’da ülke genelinde boykot çağrısında bulundu.
ASAL Araştırma şirketi tarafından 26 ilde 2 bin kişiyle yapılan ankette katılımcılara, “boykot çağrılarını doğru buluyor musunuz?" sorusuna katılımcıların yüzde 57.3'ü "Hayır, doğru bulmuyorum." cevabını verirken, boykotu doğru bulanların oranı ise yüzde 29.1'de kaldı. Katılımcıların yüzde 13.6'sı bir fikri olmadığını belirtti.
Bu sonuçların doğruluğu genel boykot ilan ettikleri 2 Nisan’da yapılan harcamalardan anlaşılıyor.
Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre, 1 Nisan’da 14 milyar TL olan alışveriş miktarı 2 Nisan'da 28 milyar TL’ye yükseldi.
Bu verilere göre, 2 Nisan'da, bayramın son günü olan 1 Nisan Salı gününe göre daha fazla işlem gerçekleştiği, 3-22 Mart ortalamasının da tutar olarak üzerinde olduğu görüldü.
Çarşamba gününün bir önceki çarşamba ile kıyaslandığı verilerde, 2 Nisan Çarşamba günü saat 00.00 ile 17.00 arasında işlem tutarı 28 milyar TL olurken, 26 Mart'ta 28,9 milyar TL, 19 Mart'ta 25,3 milyar TL, 12 Mart'ta 24,5 milyar TL, 6 Mart'ta 27,3 milyar TL olarak gerçekleşti.
Böylece 2 Nisan Çarşamba günü, bayramdan önceki çarşamba günü haricinde mart ayındaki diğer çarşamba günlerinden daha yüksek ciro elde edildi.
Özgür Özel ATV’de yayınlanması nedeniyle Galatasaray Fenerbahçe maçının da seyredilmemesini istemişti ama millet onu ciddiye almadı ve ATV'de ekranlara gelen Ziraat Türkiye Kupası çeyrek finalinde Fenerbahçe ile Galatasaray'ın karşı karşıya geldiği derbi, en çok izlenen programlarda birinci sıraya oturdu.er
ATV, Tüm Kişiler'de yüzde 20,72 izlenme oranı ve yüzde 46,90 izlenme payı, AB Sosyal Statü'de yüzde 20,93 izlenme oranı ve yüzde 52,37 izlenme payı, 20 yaş üzeri sosyoekonomik gruptaki izleyicileri kapsayan "20+ABC1" kategorisinde ise yüzde 22,62 izlenme oranına ve yüzde 49,72 izlenme payına ulaşarak üç kategoride de birinci oldu.
Müsabaka öncesi ATV'de yayınlanan "Derbi Günü" programı da tüm kategorilerde en çok izlenen 5 program arasında sıralandı.
Kadıköy'de oynanan derbi, geçmiş yıllarda şifresiz kanallarda yayınlanan emsal maçlar içinde de en fazla izleyici kitlesine ulaştı. Fenerbahçe ile Galatasaray, Türkiye Kupası'nda en son 2015-2016 sezonunda final maçında karşılaştı. 26 Mayıs 2016'da yapılan müsabaka, yüzde 16,9 izlenme oranı ve yüzde 42,85 izlenme payıyla günün birincisi olsa da derbinin gerisinde kaldı.
Beşiktaş ile Trabzonspor'un kozlarını paylaştığı 23 Mayıs 2024'teki Türkiye Kupası finalinin ise yüzde 9,71'lik izlenme oranı ve yüzde 25,86'lık izlenme payı vardı. Galatasaray ile Beşiktaş arasında 3 Ağustos 2024'te oynanan Süper Kupa maçı da yüzde 11,26 izlenme oranı ve yüzde 42,15 izlenme payına sahip oldu.
A Milli Futbol Takımı en son maçını 23 Mart'ta UEFA Uluslar Ligi'nde Macaristan'la yaparken, bu müsabakanın izlenme oranı yüzde 9,97, izlenme payı da yüzde 25,15'te kaldı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada; Tüm manipülatif söylemlere rağmen, reyting sonuçları futbolun ve sporun ayrıştırıcı değil, birleştirici bir güç olduğunu bir kez daha ortaya koyduğunu, ATV'de yayınlanan Fenerbahçe-Galatasaray Ziraat Türkiye Kupası karşılaşmasının, açık ara farkla günün en çok izlenen yayını olduğunu, halkın ilgisi, farklı planları olan bir takım siyasilerin kamuoyunu yanlış yönlendirmeye yönelik açıklamalarını boşa çıkardığını ve Türkiye'de reyting ölçüm sisteminin RTÜK denetiminde bilimsel yöntemlere dayanarak yürütüldüğünü ifade ederek, algı operasyonları ve dezenformasyonun işe yaramadığını vurguladı.
Netice itibariyle halk boykot çağrılarını ciddiye almayarak amiyane tabirle Yalova Kaymakamını takmadığını göstermiş oldu..
Yalova Kaymakamının halkın mesajını alıp almadığını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
****
Yolsuzluklar, usulsüzlükler ve şaibe iddiaları sadece İBB ile sınırlı değil.
Gerek İstanbul il kongresi ve gerekse kurultaydaki şaibe iddiaları ile ilgili hukuk süreci de devam ediyor.
Özgür Özel her ne kadar baskın bir kurultay toplayıp yeniden Genel Başkan seçilse de özellikle İstanbul İl Kongresinin iptali halinde bu kurultay da geçersiz hale gelebilir.
Bu baskın kurultayda Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması için bazı CHP milletvekilleri ile özellikle Saraçhane medyasının cansiperane gayretleri, hakaret ve tehditleri gözden kaçmadı.
Bir sene önce Türkiye’yi kurtaracak adam diye övdükleri Kılıçdaroğlu’nu bir sene sonra suratına tükürülecek insan olarak niteleyecek kadar büyük bir saygısızlık ve ikiyüzlülüğe imza attılar.
Onun adaylığına karşı yüzüne tükürülür hakareti yapanlara parti yönetimin sessiz kalması, hançercilerin kin ve nefretlerinin henüz soğumadığını göstermektedir.
Kılıçdaroğlu sosyal medya hesabından kendisine yönelik organize linç girişimlerine,  tehditlere ve paranın tetikçilerine karşı yaptığı açıklamada şu ifadeler özellikle dikkat çekti.
Aday olmama kararımın nedeni; “Aday olursan yüzüne tükürürler.” diyen siyasetçilerin tehditleri değildir. Çünkü çalanların yüzüne tükürülür ve ben çalmadım.”
Aday olmama kararımın nedeni; “Aday olursan taşlarlar.” söylemi ile organize edilmiş linç kampanyalarından korktuğum için değildir çünkü yürüdüğüm yolda ölüm dâhil hiçbir korkuya yer vermedim, korkmam!
Aday olmama kararımın nedeni; “Hangi yüzle aday olacaksın!” diyen, sözüm ona muhalif sanılan, müesses nizamın askerleri ve paranın tetikçileri olmuş medya mensuplarının iftiraları değildir çünkü ülkem ve partim için verdiğim mücadelem milletimin vicdanına emanettir.
Kılıçdaroğlu’nu linç eden siyasetçiler ve paranın tetikçileri Cumhur İttifakı olmadığına göre “Çalanların yüzüne tükürülür ve ben çalmadım.” İfadesinin muhatabı İmamoğlu ve ekibi değilse kimlerdir?
“Hangi yüzle aday olacaksın!” diyen, sözüm ona muhalif sanılan, müesses nizamın askerleri ve paranın tetikçileri olmuş medya mensupları ile Roma ve Paris’te belediyle bütçesinden aile boyu ağırlanan besleme Saraçhane medyası mensupları değilse hangi medya mensuplarıdır?
Bilmeyenler için hatırlatalım;
CHP milletvekili Gökhan Zeybek "Kemal Kılıçdaroğlu partinize kayyum olarak atanır mı?" sorusuna "1 milyon 700 bin üyesi, o kurultaya kayyum atanacak kişinin yüzüne tükürür." diyerek cevap verirken gazeteci Yalçın Doğan Kurultayda Kılıçdaroğlu’nu aday gösterecek delegeleri partiden ihraç etmek lazım diyecek kadar faşizan bir tavır sergilemişti.
Hatırlanacağı üzere Meral Akşener de;  "Dürüst olduğuna kefil olup seçilmesine vesile olduğumuz kişilerin kocaman birer hırsız olduklarını anladığımızda çektiğimiz acıları anlatmam mümkün değil." Diyerek duyduğu pişmanlığı dile getirmişti.
"Kişisel bir zenginleşme yoktu, ancak bir partinin zenginleşmesi vardı," denilerek suçlu bulunan ve 4 yıl Hapis ve 5 yıl siyasi yasak cezası alan Marine Le Pen’in mahkûmiyetine neden olan 474.000 Euro’nun yaklaşık 29 katı büyüklüğündeki 560 milyar TL kişisel zenginleşme dâhil olmak üzere rüşvet, zimmet, irtikâp ve ihalelere fesat karıştırmayı kapsayan İBB’deki yolsuzlukların, siyasi dava masallarıyla geçiştirilemeyecek kadar büyük olduğunu, bugün çıkartılan kuru gürültünün suç bastırmak telaşından kaynaklandığını, kimlerin yüzlerine tükürüleceğini ve elbette kimlerin çocuklarının ciğerlerinden parça yemek zorunda kalacaklarını da dava sonuçlandığında göreceğiz.