Türkiye, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Fetöcü hainlerin de ayıklanmasıyla PKK kaynağında yok etme stratejisini başarıyla uygulayarak PKK’ya yurt içinden katılımları hemen hemen sıfırladı.
Yurt dışındaki elebaşları MİT/Ordu işbirliği ile tek tek avlanırken geride kalanlar da saklandıkları mağaralardan çıkamaz hale getirildi.
Örgütün yurt içinde eylem yapma gücü kalmadığı gibi, Suriye’nin özgürleşmesiyle artık oralarda da istenmeyen toksik bir yapıya dönüştü.
Büyük umut bağladıkları ABD Afganistan’da yaptığı gibi onları da kullanıp attı.
Trump’ın gazabına uğrayan Avrupalı dostları kendi dertlerine düştüğü için sahipsiz kadılar.
Uşaklığına razı oldukları İsrail’den de henüz bekledikleri ilgiyi göremediler.
Biden döneminde ABD’nin Ortadoğu koordinatörü Brett McGurk’un PKK/YPG’ye meşruiyet kazandırma projesi çerçevesinde, silah ve lojistik desteğiyle kendisine yakın tuttuğu bazı küçük grupları 12 Ekim 2015'te, "Suriye Demokratik Güçleri" (SDG) altında birleştirdiğini Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, şöyle itiraf etmişti;
"Brett McGurk gibi bir partnerim olduğu için şanslıydım çünkü (SDG unsurları) benim veremeyeceğim şeyleri istiyorlardı. Suriye'nin geleceğinin konuşulduğu Cenevre ve Astana gibi yerlerde masada olmak istiyorlardı. PKK ismi altında hiçbir zaman masada olamazlardı. Bu yüzden onları askerileştirdik ve Brett McGurk, onları bu şekilde görüşmelerin içinde tuttu ve bizim iyi bir ortağımız olmaları için onlara gerekli meşruiyeti sağladı."
Böylece Terör örgütü PKK/YPG, Suriye'nin kuzeyinde McGurk'ün desteğiyle peş peşe kantonlar ilan etmiş ve Ağustos 2016'da ABD'nin askeri yardımıyla Fırat Nehri'nin batısındaki Münbiç’i (ABD’nin bir diğer partneri) DEAŞ’tan geri almıştı.
Ancak Irak Merkezi Hükümetiyle Türkiye arasında PKK’yı saf dışı bırakacak bir güvenlik ve işbirliği anlaşmasının imzalanmasının ardından, Suriye’de katil Esed’in devrilmesi, Trump’ın başkan seçilmesi ile oluşan fiili duruma Türkiye’nin başarılı sınır ötesi operasyonları ve stratejik hamleleri de eklenince terör örgütü için filmin sonuna gelindi. (Sınır ötesi operasyonlar için gerekli olan tezkereye hayır oyu verenlerin PKK’nın değirmenine su taşıyan ikiyüzlüler olduğunu asla unutmayalım)
İşte böylesine elverişli bir konjonktürde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 22 Ekim 2024’te Grup kürsüsünden yaptığı ezberleri bozan tarihi çağrıyla terörsüz Türkiye hedefinin gerçekleşmesi için bölücübaşı Öcalan’ın PKK’yı lağvettiğini açıklamasını istedi.
Sayın Bahçeli’nin siyasi risk alarak bu çağrıyı yapması ilk anda şaşkınlıkla karşılansa da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın destek vermesiyle başlayan hızlı süreç DEM Partili heyetin İmralı ziyaretleri ile ete kemiğe büründü ve yaklaşık dört ayın ardından bölücübaşının yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile “şimdilik” umut verici bir noktaya gelindi.
Şunun altını bir kez daha çizelim.
Abdullah Öcalan binlerce masum insanımızın ölümünden sorumlu bir teröristtir.
Yaptığı olumlu çağrı onun bu özelliğini ortadan kaldırmaz.
Ancak; 27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır'ın Lice ilçesi Fis köyünde birinci kongresini yaparak Marksist-Leninist çerçevede büyük Kürdistan'ın kurulmasını hedefleyen PKK terör örgütünün, 47 yıl sonra kurucu lideri tarafından örgütsel yapısını lağvetmeye çağrılması terörsüz Türkiye adına umut verici ve önemli bir gelişmedir.
Çağrıya ne ölçüde uyulacağını henüz bilmesek te bölücübaşının devlet ve toplumla bütünleşmek için silahlı mücadelenin bırakılması çağrısının muhatap sosyolojide sevinç ve gözyaşlarıyla karşılanması, örgütsel dayatmanın ve etnik zorbalığın sürdürülmesinin bundan sonra kolay olmayacağını göstermektedir.
Açıklamada yer alan; “Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkârının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.” İfadeleri; ama fakat lakin gibi bahanelere sığınmadan ve herhangi bir şart öne sürmeden örgütün ömrünü tamamladığı gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır.
PKK’nın siyasi uzantıları ve işbirlikçilerinin iddialarının aksine; “kimlik inkârının çözülmesi ve ifade özgürlüğündeki gelişmelerin PKK’nın anlam yoksunluğuna ve tekrara düşmesine neden olduğu tespitinin bizzat örgütün kurucusu tarafından ifade edilmesi önemlidir.
Daha önce PKK’nın siyasi uzantılarıyla kapalı kapılar ardında al takke ver külah ilişkisini sürdürenlerin; pazarlık yapıldığı, özerklik ve federasyon gibi tavizler verilerek yeni bir çözüm süreci başlatılacağı iddialarının kendi uydurdukları yalanlar olduğu anlaşıldı.
Açıklamadaki netliğe rağmen aynı yalanda ısrar eden hatta bölücübaşının “Orduya silah bırakması gerektiğini söylediğini” iddia edecek kadar akıldan yoksun olanların ağızlarından çıkanların tavukların kıçından çıkan kadar değeri yoktur.
Daha düne kadar, sınırımızda başkası olacağına PYD olsun diyerek terör örgütlerinden medet uman, PYD bir terör örgütü değildir diyen, Kandil’in baronlarının ittifak dayatmalarına ses çıkart(a)mayan çapsız, kifayetsiz muhterislerin bizzat terör örgütü kurucusunun örgütün lağvedilmesi gerektiği açıklamasından rahatsız olmaları gerçekten ibretliktir.
Bölücübaşı açıklamasının son bölümünde; “Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir” sözleriyle demokrasi dışı bir yol olmadığını özellikle vurgulayarak silah bırakma çağrısında bulundu ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu da üstlendiğini ifade etti.
Ne garip değil mi?
Bu ülkede kırk yılı aşkın bir süredir kan döken, milyarlarca liralık zarara neden olan, egemen güçlerin kullanışlı aparatı olmanın dışında hiçbir sonuç elde edemeyen bölücü örgütün kurucusu; PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açtığını, ömrünü benzerleri gibi tamamladığını ve feshini gerekli olduğunu,
demokrasi dışında bir yol olmadığını söylerken aramızda hala bölücü örgütten medet uman zavallılar var.
Bu açıklamanın önemi elbette sonuçlarıyla ölçülecektir.
Bugünden yarına bir sonuç alınması beklenmese de fazla uzun olmayan bir vadede terörsüz Türkiye için en azından bir umut vardır.
PKK Yürütme Konseyinden yapılan açıklamada, Abdullah Öcalan'ın çağrısına katıldıklarını ve çağrının gereklerine uyacaklarını belirtilirken Parti kongresinin başarısı için Öcalan'ın bizzat yönetmesi ve Abdullah Öcalan’ın fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dâhil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerektiği belirtildi.
Akılları sıra şark kurnazlığı yapıyorlar. Abdullah Öcalan’ın getirmediği şartı bunlar getiriyor.
Neymiş?
Kongrenin başarısı için Öcalan'ın bizzat yönetmesi ve Abdullah Öcalan’ın fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması gerekirmiş, arkadaşları dâhil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerekirmiş?
Beyler… devlet çözüm sürecindeki devlet değil, kıçınızdaki donun dengini biliyor.
Siz neyin pazarlığını yapıyorsunuz?
Öcalan’ın mesajındaki “tüm gruplar silah bırakmalı” çağrısına rağmen örgütün Suriye kolu PKK/YPG bunu üstüne alınmadı. Öcalan’ın hakkında “manevi oğlum” dediği Suriye’nin kuzeyindeki teröristbaşı “Mazlum Kobani” (Şahin Cilo” kod adlı Ferhat Abdi Şahin) Washington’daki video konferans yoluyla katıldığı bir toplantıda “silah bırakma çağrısının kendilerini kapsamadığını söyledi.
Onlar kendilerini böyle avutadursun, Türk Silahlı Kuvvetleri çağrının kimleri kapsayıp kimleri kapsamadığını isim isim tespit etmiştir ve zamanı geldiğinde ABD’nin koynundan çıkartıp sarı torbaya koyacak güç ve kararlılığa da sahiptir.
Yıllardır batı adına taşeronluk yapmış bir örgütün birden bire ben “bu işi bıraktım” demesinin kolay olmadığını biliyoruz.
Dahası, çıkarlarına hizmet ettikleri güçlerin de bu işten memnun olacaklarını zannetmiyoruz.
İçeride ve dışarıda çağrıya direnenler, provokasyon yapmak isteyenler, yalan iftira ve tahriklerle örgütün kendisini lağvedilmesini isteyenler elbette bulunacaktır.
Örgütün imkânlarından(!) faydalanan, kendisine statü edinen, militanlığı bir geçim ve gelir kaynağı olarak görenler bu çağrıya uymakta zorlanacaklardır.
Oy deposu olarak gördükleri sosyolojinin desteğini kaybetmekten korkan, Kandil’in dayattığı isimleri adayları listelerinin başına yerleştiren, “PKK sizi tükürüğüyle boğar” diyerek tehdit eden belediye başkanını görevden alındığında koşa koşa desteğe giden, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylarına Kandil’in açık desteğinden rahatsız olmayıp bugün kahramanlık türküleri söyleyen prematüre oportünistlerin, örgüte şirin görünmek için kırk takla atan etnik romantiklerin, seçim döneminde PKK’nın siyasi uzantılarına her evden bir oy istemekle kalmayıp iki bakanlık verilmesinde bile sakınca görmeyip, sonrasında şehit yakınları ve gazilerin gözlerinin içine bakmadan hiçbir şey yapmayacaklarını söyleyen ikiyüzlülerin tekere çomak sokmak için fırsat kollayacaklarını biliyoruz.
Dün terk ettikleri ancak sonrasında kuzu kuzu oturtuldukları masada kartları dağıtan gayrı resmi ortağa seslerini çıkartamayanların bugün milliyetçilik destanı yazmalarındaki tutarsızlığı görüyoruz.
Sayın Bahçeli’nin ifadesiyle; "Ne verildi' Ne alındı sorularını gündeme taşıyarak yüzlerini buruşturanların, pozitif iklimi karıştıranların masumiyetinden ve makuliyetinden bahsetmek mümkün değildir".
Ramazan ayının ilk iftarında İstanbul'da şehit aileleri ve gazilerle bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan; "Uzattığımız elin havada bırakılması veya ısırılması halinde de demir yumruğumuzu daima hazır tutuyoruz. Barış ve huzur içerisinde yaşamayı ne kadar seviyorsak, mukaddesatımız bildiğimiz değerlerimize, inancımıza, vatanımıza, devletimize o derece tavizsiziz Türkiye, sınırları içinde ve dışında terörle mücadele konusunda sadece bölgemizin değil, dünyanın en güçlü, kabiliyetli ve dirayetli ülkesidir. Şayet verilen sözler tutulmaz, süreç bir şekilde oyalama, savsaklama, göz boyama, isim değiştirip bildiğini okuma gibi şark kurnazlıklarına evrilmeye çalışılırsa günah bizden gider. Halen devam eden operasyonlarımızı, gerekiyorsa taş üstüne taş, omuz üstünde baş bırakmadan son teröristi bertaraf edene kadar sürdürürüz." Sözleriyle niyeti bozuk olanlara fırsat verilmeyeceğini net bir dille hatırlattı.
Zaten devlet meydanı boy bırakmış değil, terörle mücadele hız kesmeden sürüyor.
2024 yılında etkisiz hale getirilen terörist sayısı 3 bin 21'e ulaştı.
2025 yılının son iki ayında 278 terörist etkisiz hale getirilirken MİT arananlar listesindeki 10 büyükbaşı ortadan kaldırdı.
Terör örgütünün kurucusu örgütün Herkes hesabını iyi yapmalı, özellikle DEM Parti bu süreçte sorumluluk alarak cesaret göstermeli ve PKK’nın gölgesinde siyaset yapma defosundan kurtulmalıdır.
Kurucusu; PKK’nın ömrünü benzerleri gibi tamamladığını ve feshini gerekli olduğunu söylüyor.
Tercih kendilerinin.
Ya feshedecekler ya da sonuçlarına katlanacaklar.