26 Ekim 2023'te Zonguldak'ta yaptığı konuşmada; “Tayyip Erdoğan tarafından Hamas’ın bir terör örgütü olarak kabul edilmemesini tamamen reddediyoruz,

Hamas bir terör örgütüdür, terör örgütü olarak kabul edilmemesi utanç vericidir” diyen Özgür Özel, İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes anlaşmasından sonra sosyal medya hesabından; "Gazze’deki katliamların son bulması için ulusal ve uluslararası her platformda çağrıda ve diplomatik girişimlerde bulunduk. Ateşkesin sağlanmasını memnuniyetle karşılıyor, bir an evvel yürürlüğe girmesini bekliyoruz.” Paylaşımında bulundu.

Barışın taraflarından birisi olan Hamas’ın bir terör örgütü olarak kabul edilmemesinin utanç verici olduğunu söyleyen Özel’in Gazze’deki katliamların son bulması için diplomatik girişimlerde bulunduklarını iddiası, Guinness’e girecek bir ikiyüzlülük örneğidir.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, veda konuşmasında gazetecilere yaptığı açıklamada,  Türkiye ziyaretini hatırlatarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile aralarındaki görüşmeden şu önemli ayrıntıyı verdi:

“Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’ye gittik. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Hamas’ı masaya yeniden getirmek ve anlaşmayı sonuçlandırmak için ağırlığını ve etkisini kullanmasını görüştük. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu yaptı. Hamas da masaya geri döndü.”

Hamas Siyasi Büro Üyesi Halil el-Hayye anlaşmadan sonra Gazze’de Filistin haklarını ve mazlumları destekleyerek onurlu tutum sergileyen Türkiye, Güney Afrika, Cezayir, Rusya, Çin ve tüm ülkelere teşekkür etti.

Hamas Siyasi Büro Üyesi Muhammed Nazzal, Katar'ın başkenti Doha'daki ateşkes müzakerelerinde anlaşma noktasına gelinmesinde Türkiye'nin etkisinin çok büyük olduğunu belirterek şunları söyledi; "Türkiye hiçbir zaman bu müzakerelerin uzağında değildi ve özellikle son aylarda yakından takip ettiler. İsrail'in Türkiye'nin etkin rolüne itirazları olsa da biz her zaman Türkiye'nin bir şekilde sürece dâhil olması gerektiğini söyledik.

Türkler, masada olmasalar bile müzakerelerin sürekli ve kararlı bir şekilde takipçisi oldular ve gelişmeleri sürekli takip ettiler. Müzakerelerin ve sonucundaki anlaşmanın bu noktaya gelmesinde etkileri çok büyük oldu."

Demek ki Hamas’ı anlaşma masasına oturmaya Türkiye/Tayyip Erdoğan ikna etmiş ve Ateşkes Müzakerelerinin anlaşma noktasına gelmesinde Türkiye’nin çok büyük etkisi olmuş.

Bunları Hamas yetkilileri ve eski ABD Dışişleri Bakanı Blinken söylüyor.

Demek ki Hamas’ın bir terör örgütü olarak kabul edilmemesi utanç verici değilmiş, aksine onu barış masasına oturmaya ikna etmek için haklı/geçerli bir sebepmiş.

Demek ki Hamas, Filistinlilerin hak ve çıkarlarını koruma çabalarını samimi bulduğu Türkiye’ye güvenmiş.

Demek ki Türkiye’nin İsrail ile ticaret yaptığı, Kürecik’ten kalkan uçakların Gazze’yi bombaladıkları ve Türkiye’nin İsrail’e jet yakıtı sattığı yalanları içimizdeki ikiyüzlü İsrail muhiplerinin uydurdukları ve saflara da yutturdukları yalanlardan ibaretmiş.

Yaşananlardan sonra gördük ki asıl utanç verici olan Filistin’in Kuvay-ı Milliye’si olan Hamas’ terör örgütü olarak nitelemekmiş.

Filistin meselesini Arapların meselesi olarak görerek öldürülen binlerce masumu görmezden gelen insanlık onurundan yoksun İsrail muhiplerini anlıyoruz da ülkeyi yönetmeye talip olan siyasiler Hamas’a terör örgütü suçlamalarını neden ve kime şirin görünmek için yaptılar?

Ve şimdi hangi yüzle barıştan memnun olduklarını ifade ediyorlar?

Saman Sarısı şiirinde; “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?”diye soran Nazım Hikmet hayatta olsaydı “bana yüzsüzlüğün resmini yapabilir misin Abidin?” diye sorardı.

Abidin Dino da muhtemelen “her şeyin resmini yapabilirim ama yüzsüzlüğün asla” derdi.

Gazze kasabı Netanyahu “Hamas’ı bitirmeden savaş bitirmeyeceğiz” diyordu ama bitireceğini söylediği Hamas’la aynı masaya oturup ateşkes anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. (Bu  aşağılık yaratığın ateşkesi bozmak her tünlü pisliği yapabileceği ihtimalini de gözden ırak tutmuyoruz)

Hamas’ın onurlu direnişi olmasaydı İsrail ateşkese yanaşmazdı.

Esir takası görüntülerinden de anlaşılacağı üzere liderlerini kaybeden Hamas Filistin halkının da desteğiyle tam bir disiplin ve inançla içinde varlığını sürdürüyor.

Esir takası demişken bir ayrıntıya dikkat çekmekte yarar var.

Hamas üç İsrail’li esiri sağlıklı, bakımlı bir şekilde ve hediye paketleri ile sanki misafir uğurlar gibi teslim ederken, İsrail’in teslim ettiği Filistinli esirler çektikleri derin acıların izlerini taşıyacak bir şekilde yorgun ve bitkin bir halde idiler.

Sadece bu görüntüler bile İsrail’in hukuk tanımayan bir terör devleti olduğunun açık kanıtıdır.

****

Hatırlarsanız Dışişleri Bakanı Hakan Fidan; "Netanyahu barış istemiyor, bölgeyi ateşe vermek istiyor. Haniye'nin alçak bir suikastla şehit edilmesi bunun göstergesi. Batı üç maymunu oynuyor. Netanyahu'nun olması gereken yer kongre değil, mahkeme salonudur. İsrail'in tasmasını sahipleri eline almalı" şeklinde son derece gerçekçi bir tespit yapmıştı.

Bakan Fidan'ın katillere yönelik sözlerine tepki Tel Aviv'den beklenirken Fidan'ın katil siyonistlerle ilgili kullandığı 'tasma' ifadesinden rahatsız olan CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan X hesabından yaptığı paylaşımda; "Duyanda 'bilgelik' ve 'uzmanlık' izlenimi uyandıran 'büyük' ve iddialı sözcüklerle konuşmayı seviyor, Diplomasi az konuşup, çok işi sessizce yapmaktır. Hezeyana kapılmamaktır. Kitleleri coşturmanın baştan çıkarıcılığına ket vurabilmektir. Yanaşma kalabalıkların yapay övgülerine kapılmamaktır" derken zulme karşı çıkanları da yanaşma kalabalık" olarak nitelemişti.

Tan açıklamasının devamında da Gazze'de 40 bini aşkın masumu acımazsızca katleden terör devleti İsrail'in sözde egemenliğine saygılı olunması gerektiğini belirterek "Diplomasi, Türkiye'nin kurucu üyesi olduğu BM ilkelerine dayalı, kural temelli, ulusların egemen eşitliğine saygılı, kuvvet kullanma tehdidinden ve içişlerine müdahaleden dikkatle kaçınma bilgisi, olgunluğu ve sanatını bir arada toplayabilmek ve uygulayabilmektir" diyerek üstenci ve kibirli bir dil kullanmıştı.

Gelinen nokta itibariyle Türkiye az konuşup çok iş yapmış, hezeyanlara kapılmamış ve Hamas’ın ateşkes görüşmeleri için masaya oturmasını sağlayarak ateşkesin sağlanmasında aktif rol oynamış, kibirli monşerlerin ucuz masallarının aksine zoraki de olsa İsrail’in barış masasına oturmasında etkili olmuştur.

Mesele bu kadar nettir ve gerisi monşer hezeyanlarından ibarettir.

Elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin;

Namık Tan ya da o zihniyette birisi Dışişleri Bakanı partisi de iktidar olsaydı Ateşkes Anlaşması sağlanabilir miydi?

Parayı gören kuzu kuzu Suudi Arabistan’a gidiyor....

Hatırlanacağı üzere Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Süper Kupa finali için Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerine ek gelir sağlama önerisinde bulunması üzerine 2023 Turkcell Süper Kupa maçının 29 Aralık 2023 tarihinde en iyi teklifi veren Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da oynanmasında anlaşılmıştı.

Özellikle Ali Koç’un yönlendirmesiyle kulüplerin maçın hemen öncesinde takımların sahaya ısınmak için Atatürk tişörtleriyle ve üzerlerinde Atatürk'ün sözlerinin yazılı olduğu pankartlarla çıkma talepleri Suudi Arabistanlı yetkililer tarafından TFF ile yaptıkları anlaşmayla uluslararası yönetmelikler ve düzenlemeler gerekçe gösterilerek kabul edilmediğinden maç iptal edilmiş, Suudi Arabistan’ı aşağılayan paylaşımlar yapılarak, Türkiye’ye dönen takımlar sanki büyük bir zafer kazanmış gibi karşılanmışlardı.

Oysa aynı Ali Koç’un Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Otokar; 4-8 Şubat 2024 tarihleri arasında Riyad’da düzenlenen “World Defense Show”a aralarında Aselsan, Havelsan, Tusaş, Roketsan, Baykar, FNSS, BMC’nin de bulunduğu 62 Türk firması ile birlikte katılmasına rağmen Riyad’daki Otokar’ın standında Atatürk fotoğrafı bulunmadı, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” pankartı açılmadığı gibi Otokar görevlilerine Atatürk resimlerinin yer aldığı tişörtleri giyme zorunluluğu da getirilmedi.

Neden?

Çünkü Otokar Arabistan’a araç satacaktı.

Süper kupa maçında aşağıladıkları Arabistan’a araç satışı söz konusu olunca Atatürk akıllarına gelmedi.

Süper kupa maçının iptal edilmesinin ardından; "Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerimize bu kararlarından ve dik duruşlarından dolayı teşekkür ederim. Atamıza sahip çıkmanız çok değerli. Ne mutlu Türk'üm diyene. Yurtta sulh, cihanda sulh." Paylaşımıyla Suudi Arabistan’ı protesto eden ve Disney Plus’ın ‘Atatürk’ dizisini iptal etmesi karşısında hiçbir tepki göstermeyip sonrasında “Atatürk’ü daha fazla savunmamız lazım. Disney kararına tepki göstermemem hataydı!” diyerek günah çıkaran şarkıcı Tarkan; Afra Saraçoğlu, Tuba Büyüküstün, Burak Özçivit, Fahriye Evcen ve Hande Erçel ile birlikte Suudi Arabistan’ın Başkenti Riyad’da düzenlenen Arap Oscarları olarak bilinen "Joy Awards 2025 Ödül Töreni" gecesine katılarak şarkı söyledi.

Hani Atamıza sahip çıkmak çok değerli idi?

Neden Tarkan dik durarak ben Arabistan’da sahneye çıkmam demedi de parayı görünce kuzu kuzu Arabistan’a gidip konser verdi.

Beğenmedikleri Arabistan parayı bastırıp maskelerini indiriverdi.

Beyler; ister Arabistan’a gidin, ister Çine gidin, ister Endonezya’ya gidin, canınız nereye isterse oraya gidin ama hiç bir insanı, milleti ve ülkeyi aşağılamayın.

Hiç kimseyi inancıyla yargılamayın.

Bu milletin ortak değeri olan Atatürk’ü ikiyüzlülüklerinize ve çıkarlarınıza kalkan yapmayın.

Yoksa böyle tükürdüğünüzü işte böyle yalatırlar.

Kartalkaya Kayak Merkezi'ndeki yangın faciasından “Yangın Güvenliği yönetmeliğine Uygundur” Raporu veren Bolu Belediyesi sorumludur.

Bolu’daki yangında 78 vatandaşımızın hayatlarını kaybetmesi yüreklerimizi sızlattı.

Böylesine büyük can kaybına neden olan yangının ardından otelden cesetler çıkartılırken kayak pistinde insanlıktan nasibini almamış birilerinin kayak yapmaları ve hayatlarını kaybedenlerle ilgili olarak sosyal medyada aşağılayıcı paylaşımlar yapılması, bazı ambulans firmalarının cenaze taşıma bedeli olarak yüz bin liraya varan fahiş bedeller istemeleri ve cesetlerin taşınması için belediyenin bir tavuk firmasına ait TIR’ı tahsis etmesi tek kelimeyle  utanç vericidir.

Yangının hemen ardından yaptığı açıklama Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan; "Yangın merdiveni var mı yok mu bilemiyorum. Ruhsatını biz vermediğimiz için bilgimiz yok. 1997 yılında Turizm Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış. Bölge Milli Parklar'a ait. Bizim yetki sınırımızın dışında" beyanında bulunarak sorumluluklarının bulunmadığını iddia etmişti.

Bütün mesaisini Bolu’daki yabancılara hayatı çekilmez hale getirmek ve onları Bolu’dan gitmeye zorlayacak uygulamalara ayırdığı için esas sorumluluklarını yerine getirmeyen Özcan’ın iddiasının aksine bu yangındaki can kayıplarının baş sorumlusunun Bolu belediyesi olduğu ortaya çıkan belgelerden anlaşılıyor.

Bu belgelere göre Grand Kartal Otel, 12 Aralık 2024 tarihinde otel yetkilisi tarafından imzalanan bir dilekçe ile yangına uygunluk denetimi için Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü'ne başvurdu. Yapılan başvuru üzerine 16 Aralık 2024 tarihinde Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü'ne bağlı denetim ekipleri Grand Kartal Otel'de denetim yaptı. İtfaiye Müdürlüğü tarafından hazırlanan inceleme ve denetleme kontrol formunda tahliye çıkışları, ışıklı yönlendirme levhaları, binadaki acil aydınlatma, elektrik tesisatı uygunluğu, söndürme gereçleri talimatları, algılama sistemleri ve yangın alarmı, paratoner ve duman kontrolü hususlarının yetersiz olduğu belirtildi. Forma eklenen gözlem ve açıklamalarda havuz, SPA bölgesi ve restoran odasının açıldığı acil çıkış kapılarının da yangın mevzuatına uygun olmadığı ifade edildi. Tespit edilen eksiklikler üzerine Grand Kartal Otel'in söz konusu eksiklikleri giderip yeniden denetime girerek uygunluk belgesi alana kadar Bolu Belediyesi tarafından faaliyetten men edilmesi gerekirken otel yetkilisi tarafından 24 Aralık 2024 tarihinde belediyeye verilen denetim iptal dilekçesi gerekçe gösterilerek talep edilen denetim işlemi Bolu Belediyesi tarafından iptal edildi.

Oysa bu rapor uygulamaya konulmuş olsa idi otel kapatılacak eksiklikler giderildikten sonra açılabilecekti.

İşletme bu kez 24 Aralık 2024'te ilk dilekçenin iptalini isteyip otel içindeki kafe-restoran için yeniden başvuru yaptı. Bolu Belediyesi yeniden dilekçe yazma gereği duymadan 3.225 metrekarelik alanın üzeri çizilerek 70 metrekare olarak düzeltti; 'revize' başvuruyu kabul etti. İtfaiye tarafından yapılan denetimde otelin yangının çıkış noktası olan kafe restoranı için 'uygunluk' raporu verildi.

“Binaların Yangından Korunma Yönetmeliğine uygun” olduğunun yazıldığı belgenin altında Tanju Özcan’ın dayıoğlu Sedat Güler’in imzası var.

Ve yangın da uygunluk belgesi verilen bu restoranda çıktı.

İtfaiyenin ilk incelemesinde gerekli şartları taşımadığı için 16 Aralık’ta verilmeyen uygunluk belgesi 2 Ocak’ta neden ve neyin karşılığında verildi?

Tanju Özcan hukuka aykırı olduğunu kendisinin de kabul ettiği uygulamalarla yabancılara Bolu’yu yaşanmaz hale getirmek için uğraşacağına dayıoğlunu denetleseydi en azından bu kadar can kaybı olmazdı.

Umarız yargı 78 insanımızın hayatları kaybetmelerinde sorumluluğu olan herkesi en ağır bir şekilde cezalandırır.

78 can geri gelmez ama en azından bundan sonra insanlarımız böyle büyük ihmallerle canlarını kaybetmezler.

Bilmiyorum, görmedim, duymadım…

Beşiktaş Belediye Başkanı tutuklu Rıza Akpolat altı sayfalık savcılık ifadesinde yer alan 38 sorudan 24’üne “bilmiyorum ya da bilgim yok” diye cevap verirken diğer soruları da “tanımıyorum, hatırlamıyorum görüşmedim” gibi yuvarlak ifadelerle cevaplamış.

Cevaplamış dediğime bakmayın, üç maymunu oynamış..

Ne garip değil mi? ortada milyonlar dönüyor fakat belediye başkanının haberi olmuyor ve kendi partililerinin bir bölümü bile bu durumu ibretlik bir garabet olarak niteliyor.

Sol TV’nin haberinde de vurgulandığı üzere; “Rıza Akpolat Beşiktaş halkından oy isterken, “sevgili Beşiktaşlılar siz partimize ve bana oy vereceksiniz ama aslında bütün akçeli işleri şirket yöneticileri yürütecek, benim de haberim olmayacak” deseydi yine de seçilebilir miydi?

Bir belediye başkanı akçalı işlerden haberdar olmayacaksa neden haberdar olacak?

O zaman neden başkan olarak seçildi?

O koltuğa üç maymun oturtulsaydı onlar da “duymadım, bilmiyorum, görmedim” der ve belediye bütçesinden yüksek maaş ödenmek zorunda kalınmazdı.

Elbette suçu sabit görülünceye kadar herkes masumdur ancak ortaya saçılan bilgiler/belgeler masumiyetle açıklanamayacak kadar ağırdır ve birilerinin yargıya parmak sallayarak savcıyı tehdit edecek kadar kendisini kaybetmesi sıranın heybedeki büyük turpa geldiğinin göstermektedir.