Dedemin yaptığı asalet ve misafirperverlikle dolu eski bir köy evinde geçti çocukluğum.

Orda doğdum orda büyüdüm. Havasıyla, suyuyla, doğasıyla bütünleşip, gelenekleriyle şekillendim. Sokaklarında oynadım, bitkilerini, hayvanlarını sevdim, nimetleriyle beslendim. Gelecekle ilgili en küçük bir endişemiz yoktu. Hepimiz eğitim, istihdam, beslenme, barınma, sağlık, güvenlik gibi her zaruriyetimizi koordine eden büyüklerimizin refakatindeydik. Aile, akraba, arkadaş, komşu, misafir her kim olursa olsun hep neşe ve huzur getirirdi. Dostluklar karşılıksız, arkadaşlıklarsa gönüldendi.

Tabiiki o huzur kokan topraklarda her büyüyen insan gibi, bizlerde iş, eğitim, istihdam, sosyal güvence vs. gibi ihtiyaçlarımız istikametinde, adına gurbet denilen  farklı memleketlere savrulduk. Evimiz oldu, işimiz, eşimiz, çocuklarımız, türlü türlü zenginliklerimiz oldu ama aradan yıllar geçmesine rağmen yinede huzur, mutluluk, neşe, dostluk, zenginlik ve özlem denilince nedense aklımıza tek gelen adres hep orası oluyor. 

Benim yüreğimin kaldığı yer Çankırı’nın Kurşunlu Hacı Muslu köyü. Hangi imkana, hangi ikbale, hangi zenginliğe ulaşırsam ulaşayım, galiba gönlümdeki sönmeyen tgek kor orası olacak. 

İçi mutluluk ve bereket dolu, huzur kokan bir evimiz vardı. Tahtadan dekore blok tavanı, dini kitaplar dizi rafları, bakır sahanlarla dolu dolapları, kileri, avlusu, ahırı, bahçesi yıllara meydan okurcasına hâlâ yerli yerinde durur. 

Her bir tahta kiriş, bir zamanlar ormanın derinliklerinden kesilen güçlü ağaçlardan alınmış, özenle yontulmuş ve adeta bir kapak gibi yerli yerine yerleştirilmiş. O kirişlerin hepsindede canım dedemin el emeği, göz nuru, evlat aşkı ve toprak sevdası saklıdır. Her nakış, her yontu, her oyma, her çekiç darbesi duygu dolu bir sanata dönüşerek, ölümsüz hatıralarımıza temel oluşturduğunu bitmek bilmeyen özlemlerimizden anlıyoruz. 

Tavanın ahşap dokusunu sarıp, evin her tarafına sinen o reçine kokusu, her nefesimizde tarifsiz bir orman esintisi hissettirir. Tahtaların üzerinde ince çatlaklar, güneşin ve yağmurun izleri, sıcak yazların ve dondurucu kışların birer hatırasıdır adeta. Bazı yerlerde tahtalar daha koyu bir renge bürünmüştür ki; belki bir soba isinden, belki de tavan arasında saklanan bir lambanın ışığından olduğunu düşündürür.

Okuldan geldiğimde zaman zaman tavanın kirişlerine bakarak hayal kurar; bu tahtaların ne kadar güçlü olduğunu, evi nasıl bir arada tuttuğunu düşünürdüm. Büyükler ise, tahtaların ne çok kış atlattığını, kaç fırtınada uçacakmış gibi gıcırdadığını söylerdi. Bu kutsi yuva uçsa biz ne yapardık. Tavanın tam ortasında, yaşlı bir örümceğin inşa ettiği ağ görünürdü. Asılı duran o ağa ve zararsız örümceğe Yüce Allah’ın bir emaneti gözüyle kimse dokunmaz, keyfini bozmazdı. Ailemizin üyesi, evimizin sessiz bir bekçisi gibi görürdük.

Bizim için o ahşap tavan, yalnızca bir mimari parça değil, aynı zamanda o kutsi hanemizdeki yaşayan herkesin acı-tatlı öyküsüne tanıktır. Bu haneden kaç kişi gelmiş geçmiş, hangi hayalleri, hangi telaşeleri, hangi anıları olmuş bir huzur şemsiyesi gibi hâlâ yerli yerinde durur. Her çıtırtı, her gıcırtı, her fırtına, her kar, her kış bizi korkutmaya devam eder. Çünkü ayakta duran her kerpiç, her ağaç, her raf, her dolap bize çocukluğumuzdan özlem taşır, kulağımıza mutluluk fısıldar. 

Şimdilerde çoğumuzun kocaman kocaman evleri var. Ev denilince, ocak denilince nedense aklıma tek gelen yer orası. Taş ve kerpiç duvarları, tahta tavanları, içindeki canlılık, köy yaşamının sadeliği ve doğallığı tarifi imkansız bir güzellikti. Güneşin parlaklıkğı, gecenin sessizliği, ayın ışığı, suların berraklığı, kuşların melodiyi andıran çığlıkları, rengarenk çiçeklerin dokaratif estetiği, zümrüt doğanın yakut yeşilliği, insanların sadakatli sıcaklığı ve nimetlerin lezzeti, azizliği senkronize bir güzellikti.  

Siz Hacı Muslu Köyünden olsanız unutabilimisiniz bu sevgi, huzur, mutluluk hanesini. 

Sevgiyle kalın. 

Hatice KEMERPINAR
Şair - Yazar 
14.01.2025 Ankara