Bir ülkenin vatandaşlarının yaşam kalitesini doğrudan etkileyen en önemli unsurlardan biri, vatandaşın erişilebilir fiyatlarla kaliteli ürünlere ve hizmetlere ulaşabilmesidir.

Peki günümüz Türkiye’sinde bu denklem ne derece sağlanıyor? Fahiş fiyatlara satılan kalitesiz ürünler, aldatılan tüketici, fırsatçı üretici… maalesef Türkiye için sıradan bir gerçek haline gelmiş durumda. İç giyimden gıdaya, kozmetikten telekomünikasyona kadar birçok alanda kaliteli hizmet “ulaşılabilir” kavramından oldukça uzak.

Öncelikle tekstil sektörüne değinelim. Tekstil sektöründe kullanılan kumaşlar, insan sağlığını sanılandan daha çok etkileme potansiyeline sahip. Örneğin sektörde en çok tercih edilen materyallerden biri olan polyester kumaş; kömür, petrol ve su kullanılarak üretilen bir malzemedir ve vücutla temas ettiğinde terleme, sıcaklık artışı ve cilt rahatsızlıklarına yol açabilir. Dahası, kumaşın içeriğinde bulunan kimyasal maddeler cilt tarafından emilebilir, kısa vadeli deri hastalıklarına neden olabilir. Sonuçta günümüz Türkiye’sinde tek kelimeyle “çöp” diyebileceğimiz, insan sağlığına bu denli zararlı kumaşlar akılalmaz fiyatlara pazarlanıyor ve vatandaş, kalitesiz ürünlere lüks fiyatı ödemek zorunda bırakılıyor.

Ne yazık ki gıda sektöründe de benzer bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Fransız gıda devi ürettiği sütü Türkiye’nin en bilinen marketlerinden birinde pazarlıyor, Tarım Orman Bakanlığı tarafından “bir parti” üründe hiç süt bulunmadığı, yalnızca su bulunduğu tespit ediliyor. Uygulanan tek yaptırım ise ürünlerin toplatılması oluyor (!) Türkiye'nin gıda karnesine bakıldığında 34 ürünün 18'inin reddedildiği görülüyor. Türkiye’den Avrupa’ya ihraç edilen gıdaların pestisit (zehirli tarım ilaçları) değerleri ve sağlık riskleri sebebiyle geri gönderilmesi ise artık sıradan bir haber.  Avrupa'nın “zehirli” diyerek geri gönderdiği gıdalara ne oluyor? Bu zehirler pazarlarda, marketlerde Türk vatandaşına mı satılıyor? Türk tüketici tehlikeli bir gıda sektörüne mahkûm mu bırakılıyor?

Telekomünikasyon şirketleri de sunduğu kalitesiz hizmetin yanında her geçen gün artan fiyatlarıyla haksız kazanç sağlamaya devam ediyor. Türkiye’nin internet hızı küresel ortalamanın oldukça gerisinde kalmasına rağmen yüksek fiyatlarla kullanıcıya sunuluyor. Sabit internet hızı ortalama 44,21 Mbps iken, mobil internet hızı 40,77 Mbps olarak ölçülüyor. Bu hızlar, dünya genelindeki ortalamaların çok altında kalıyor ve Türkiye, sabit internet hızında dünyada 111. sırada yer alıyor. Mobil internette ise 68. sırada. Türkiye’deki telekomünikasyon altyapısı ve hizmet kalitesi yıllardır iyileştirilmediği gibi, “serbest piyasa” sistemine sığınan telekomünikasyon şirketlerini denetleyen de yok. Dolayısıyla vatandaş, bu sektörde de kalitesiz hizmete yüksek ücretler ödemeye mecbur bırakılıyor…

Fahiş fiyatlarla yoksullaştırılmış hayatlarımızda yalnızca “kaliteli” yaşamak için verdiğimiz çabanın bir gün karşılık bulmasını umuyorum. Keşke tüm gerçekler bir köşe yazısı satırlarına sığabilseydi…