Rahmetli babam, ilkokulu bitirdikten sonra amcası Niyazi Yılmaz’ın teşvik ve desteğiyle 1942 yılında Korgun’dan İstanbul’a gelerek Zeyrek Ortaokulu’na yazılmış, sonra da birincilikle kazandığı Halkalı Ziraat Mektebi’nden mezun olmuş.
Genç yaşta vefat eden Niyazi Yılmaz, babama okuma alışkanlığını ve kitap sevgisini aşılamış. Babam, ömrünün sonuna kadar ona duyduğu saygı ve şükranı her fırsatta dile getirirdi...
İstanbul Beyoğlu’nda bir İtalyan otomotiv firmasında çalışan Niyazı Yılmaz, genç yaşta Korgun Örenbaşı mahallesinin muhtarlığını da yapmış.
Bilge, Cumhuriyetçi ve entelektüel bir kimliğe sahip amcamız okumaya çok düşkünmüş, günün şartlarında zengin bir kitaplığı varmış, zamanın gazete ve dergilerini düzenli takip ederek arşivlermiş…
Okumayı söktükten sonra babamın amcasından kalan o kitaplığa tabiri caizse dadanmaya başladım. Her gün uyandıktan sonra ilk işim bu kitaplığı kurcalayıp, bir şeyler okumaktı. Ben de okuma ve kitap sevgisini amca yadigârı o kitaplıktan aldım.
…
Çankırı sebze meyve halinde Gazozcu namıyla bilinen Yeşil Korgun Manav’ının sahibi İsmail Soyaslan’ın yanında çıraklık yaptığım yılların hayatımda her zaman ayrı bir yeri ve güzelliği olduğuna dair birkaç yazı kaleme aldım. Yine o yıllardan İsmail amca ile bir kitaplık hatıram var ki; tam da onu anlatmanın sırası…
Eskiden kesekâğıdı okunmuş gazetelerden yapılırdı. Manavda çalışırken fırsat buldukça kesekâğıtlarını da okuyordum. Hatta okumak uğruna yapışkanını kaldırdığım için zuladaki çirişle o kısmı tekrar yapıştırıyordum.
İsmail Amca benim okuma merakıma tanık olduktan sonra gazete, dergi, kitap alabilmem için ekstra harçlık verirdi. Renkli Dünya adıyla fasikül olarak yayınlanan ansiklopediye de beni o abone yapmıştı. Rahmetlinin verdiği limon sandığı, benim ilk kitaplığımdı…
Fiyat etiketlerine çizdiğim karikatürler ustamın çok hoşuna gider, “var mı böyle maharetli çırağınız?” diye, Çankırı hal esnafına hava atardı.
O yıllarda muzlar özel yapılmış cephane sandığı gibi sağlam ağaç sandıklarda gelirdi ve çok kıymetliydi. Ustam son gelen muz sandığını bana ayırıp, depoya saklamış. Sabah tezgâha meyve dizerken “limon sandığı doldu mu?” Diye sorunca, “çoktan doldu, yanına yere diziyorum kitaplarımı…” dedim.
Gülümseyerek, “yeni kitaplığın hazır, muz sandığını sana kitaplık olarak veriyorum, kitaplarını ona koy…” deyince çok sevindim, at arabasıyla bir çırpıda muz sandığını eve götürüp, odama taşıdım. Limon sandığına sığmayan kitaplarımı ve dergilerimi muz sandığa yerleştirdikten sonra epey boşluk bile kalmıştı.
Cemil Meriç’in şu sözü çok hoşuma gider: “Bana sorarsan kütüphanene dön. Aydınlan ve aydınlat…”
Okuma sevgisi kazanmamızı ve bu sayede aydınlanmamızı sağlayan büyüklerimizi minnetle anıyorum. Niyazi amcamın, İsmail ustamın ve babam Tahsin Yılmaz’ın ruhları şad olsun.