Rahmetli babam, Ali Bey Mahallesi Çan Saat’inin karşısında Emine Teyze’nin evinin müstakil bir odasında bir yıla yakın kiracı olarak kalmış.
Emine Teyze, kuzinesinin üzerinde ısıttığı tuğlaları babam gelmeden yatağına koyuyormuş. Babam, bu sayede kışı hastalanmadan geçirdiğini ve Emine Teyze’nin onun aç gelebileceği düşüncesiyle odasındaki iskemlenin üzerine mutlaka yiyecek bir şeyler bıraktığını da anlatırdı...
Emine Teyzeyi, ilkokula yazıldığım yıl tanıdım. Babamın memuriyetine Çankırı’da devam ettiği ve bizim Damlamca’da oturduğumuz yıllarda düzenli olarak her ayın ikinci pazar günü Emine Teyzeyle sabah kıymalı pideli kahvaltıdan, yatsı sonuna kadar birlikte vakit geçirirdik.
Annem, Emine teyzenin ilerlemiş yaşından dolayı yapamadığı birikmiş işleri de görür, eksiklerini de tamamlardı bu arada…
Vefa, işte tam da böyle bir şeydi...
Zaman her şeyi değiştirir, dönüştürür ve çürütür. Vefa; kıymetli olan, daima diri ve yeni kalabilendir, zamana yenilmeyendir. Vefa; insanın aslının temiz, soyunun asil olduğunu gösteren en açık delillerden, en güçlü kanıtlardan biridir.
İnsanlar yaptığı iyiliği asla dillendirmez, gördükleri iyilikleri asla unutmaz, bu saygıdeğer davranışa ömür boyu minnet duyarlardı eskiden...
Günümüzde insanlar sosyal medyada boy gösterebilmek uğruna sözde iyilik yaptıkları muhtaç kişileri deşifre ediyorlar! Bu utanmazlar; manevi anlamda ihtiyaç gidermek adına değil, egolarını tatmin için yardımsever görünerek, ihtiyaç sahiplerinin sırtından arsızca iyilik devşiriyorlar.
Boynu bükük, mahcup bir yavrunun minik ellerine bir çift bot tutuşturup, gülümseyerek kameraya bakmasını isterken kafalarını da mutlaka pişmiş kelle gibi o iğrenç kadraja sokuyorlar!
Bu konuya dair uzun cümleler kurmaya gerek yok…
Cemil Meriç’in “İyilik eden, mükâfat bekliyorsa tefecidir…” sözü, insanımızın bugünkü durumunu da özetliyor.
[email protected]