"Çankirihaber.net yazarı Nigar Kaya, 'Dokunulmazlık' yazısıyla hayatın kırılganlıklarına dair derin bir farkındalık çağrısı yapıyor: 'Hiçbirimiz kaderin dokunuşlarından muaf değiliz, kimse kendini dokunulmaz sanmasın.'"

DOKUNULMAZLIK

Öncelikle yeni katıldığım platformda olmaktan dolayı memnuniyetimi dile getirmek istiyorum. Daha önce çoğu alanda röportaj ya da yazılarım çıktı ancak memleketimin sesi olacak olmak beni ziyadesiyle mutlu etti.

Çankırı’yla alakalı, belki çok yazımız, haberimiz veyahut röportajlarımız olacak ama ben karşılamak ve karşılanmak adına kısa bir yazıyla merhaba demek istedim.

Günümüzden, geçmişten gelecekten birçok konumuz var. Beni bugünlerde en çok etkileyen olaylar ve hayatımızı etkileyen dokunulmazlıklardan bahsetmek istiyorum. Dokunulmazlık deyince, aklımıza siyasilerin dokunulmazlığı geliyor, öyle değil mi?

Fakat ben bu kısımla çok ilgilenmiyorum. Benim yüreğimi darlayan dokunulmazlık; şahsımızı, ömrümüzü etkileyen ve kendimizi dokunulmaz zannettiğimiz hayatımızdaki olaylardan bahsetmek istedim. Seçimle gelip yasal olarak sorgulanamamak, evinin aranamaması ya da görevli polisin sizi durduramaması gibi ayrıcalıklardan bahsetmiyorum.

Kendisini dokunulmaz zannedenlerden bahsediyorum. Öyle haberler duyuyor ve görüyorsunuz ki şaşkınlıktan ağzımız açık kalıyor.

Kimisinin annesi-babası ölüyor, kimisinin eşi, kiminin evladı. Kimisinin çocuğu kayıp, kimisi tecavüze uğramış, bazı arkadaş-eş veya dostunuza kanser teşhisi konduğunu öğreniyorsunuz. Bazılarını hayretle bazılarını üzüntüyle karşılıyorsunuz ama bu duyduğunuz olayların hiçbirinin başınıza geleceğini düşünemiyorsunuz.

Ne haddinize? Ne haddimize? Neden böyle düşünüyorsunuz? Siz-biz kul değil miyiz? Siz dokunulmaz mısınız ya da insan mı değilsiniz? Yaşınız ilerledikçe inanın dokunulmaz olmadığınızı, kaderin, ecelin, genç-yaşlı zengin-fakir, güzel-çirkin, iyi-kötü ayırmadığının farkına öyle bir varıyorsunuz ki. Sabah gözlerinizi her açtığınızda rüyada olduğunuzu, hayal gördüğünüzü sanıyorsunuz.

Gün gibi ortada, ayan beyan her şeyin seçilmiş kullara verilmediğini herkesin her şeyi yaşayabileceğinin ayrımına varıyorsunuz. Çok şaşırdıkta mı geldi başımıza, çok kınadıkta mı yoksa çok üzüldüğümüzden mi geldi? Şaşırmasak da kınamasak da üzülmesek de gelmesi gerekiyorsa gelecek. Yaşanması gerekiyorsa yaşanacak. Bizim yapmamız gereken sadece inanmak, kabullenmek, ihtimalleri düşünmek, tedbir almak gerisi tevekkül…

Bir panikle cenazeye koşarken ya da teşhisi, hayati bir hastalık olan arkadaşımıza koşarken aklımızdan neler geçiyor? Korkuyoruz, ürküyoruz, telaşa kapılıyoruz. Elbette sürekli korkarak yaşayamayız ancak hiçbir zaman başımıza gelmeyecek gibi de yaşamamalıyız. İyi günde kötü günde dostlarınızın yanında olalım, üzerimize düşeni yapalım kâfi.  Kimse başına gelecekleri seçemiyor ama birinin başına geldiğinde de kınamak, yargılamaktan imtina etmiyoruz. Kendimize gelip gelmeyeceği belli olmayan hiçbir şey için yorum yapmayın ve haddinizi aşmayın. Kısacası kendinizi dokunulmaz sanmayın.

Saygılar, sevgiler, hürmetler…