Kısa yaşantılarına rağmen tarihe geçen iki şahsiyet Ali Suavi (1839-1878) ve (1867-1915) Tevfik Fikret’in ortak özelliklerinden biri babalarının Çankırılı olmasıdır.

Babalarının Çankırılı olması dışında Çankırı ile hiçbir münasebeti bulunmayan bu iki ismin, bir diğer ortak yönü Galatasaray Mekteb-i Sultanisi yani Galatasaray Lisesi’nin Müdürlüğünü yapmış ve görevden alınmış olmalarıdır.  Ali Suavi ve Tevfik Fikret’in asıl ortak tarafları da II. Abdülhamit düşmanlığıdır. 

ALİ SUAVİ


Çankırı’nın Çay köyünden olup, İstanbul’a yerleşmiş kâğıt mühreciliği (parlatmacılığı) yapan Hüseyin Ağa’nın oğlu olan Ali Suavi, 1839 senesinde İstanbul’da doğdu. Medrese eğitimi aldıktan sonra rüştiyelerde öğretmenlik yaptı fakat görevinden uzaklaştırıldı. Muhbir gazetesinde yazmaya başladı. Hükümeti sert eleştirmesi sebebiyle Anadolu'ya sürüldü, oradan da yurt dışına kaçtı. Londra’da Mary isimli bir İngiliz kızı ile evlenen Ali Süavi,  yurt dışında da hükümete olan muhalifliğini devam ettirdi. 1876'da Abdülaziz'in tahttan indirilmesiyle yurda dönmeye karar verdi. O, İstanbul'a gelene

kadar V. Murad da tahttan indirildi. Ali Suavi, II. Abdülhamid’in yerine Çırağan Sarayında tutulan V. Murad'ı tekrar tahta geçirmek için plan yaptı.

20 Mayıs 1878 Pazartesi sabahı bir grup adam sabık sultan V. Murat’ın hapsedildiği Çırağan Sarayı’nın önünde belirdi. Biraz sonra boğaz yoluyla gelenlerle birlikte kalabalık yüzlerce kişiye ulaştı. Adamların başında Ali Suavi bulunuyordu. İşaret verildi ve sarayın cümle kapısı zorlanarak açıldı. Nöbet tutan silahlı muhafızlar öldürüldü. Ali Suavi ve isyancı arkadaşları binaya girip Murat’ı aramaya koyuldular. Amcası Abdülaziz’in kaderini yaşayacağı korkusuyla sahanlığa çıktı. Fakat asiler onu yakalayıp tahta çıkarmak değilse kaçırmak amacıyla geldiklerini anlatmaya çalıştılar. Sabık padişah bu cesur maceracılara katılmakta tereddüt etmişti. Bu sırada sarayın dışında da bir hareketlenme başladı. Baskın haberi yayılmış; Beşiktaş karakol komutanı Hasan Paşa bir avuç jandarmayla birlikte sarayın önüne gelmişti. İsyancılarla aralarında silahlı çatışma başladı. Ali Suavi başına aldığı bir sopa darbesi yüzünden öldü. İsyancıların birçoğu kaçmayı başardılar. Kolluk kuvvetleri çok geçmeden duruma hâkim olduğunda 15’i asker 85 kişi ölmüş, bu olay tarihe Çırağan Vakası olarak geçmişti. (1)

Ali Suavi adını pompalayıp büyük âlim, mütefekkir, aktivist, sarıklı ihtilalci, Türkçü gibi sıfatlarla tanıtanların ortak özellikleri II. Abdülhamit düşmanlığıdır.

TEVFİK FİKRET


24 Aralık 1867’de İstanbul’da doğan öğretmen, şair Tevfik Fikret’in babası Hüseyin Efendi, Çankırı’nın Çerkeş kazası ahalisinden Ahmet Ağa’nın oğludur.

İkinci Abdülhamit’in tahta çıktığı günü kara gün ilan eden Tevfik Fikret’in, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i hedef aldığı Yırtılır ey köhne kitap yarın/Fikirlere mezar olur sahifelerin…” mısraları, ateist şair hakkında fazla söze hacet bırakmaz.

Avrupalıların bağımsızlık kışkırtmasıyla arkaladığı Ermeniler, 19. yüzyılın sonlarında Taşnak ve Hınçak komiteleriyle Anadolu’da isyanlar çıkardılar. Dönemin Osmanlı padişahı İkinci Abdülhamid Ermeniler'e taviz vermeyip bağımsızlık yolunu tıkayınca Ermeni teröristler sultanı en büyük düşman ve engel olarak gördüler.

Sultan Abdülhamid’e suikastı planlayanlar Ermeni komitacılar fakat bombayı imal edip yerleştiren, saldırının taşeronluğunu yapan da Charles-Edouard Joris isminde Belçikalı bir anarşistti.

21 Temmuz 1905 günü Padişah Abdülhamid Yıldız Camii'ne "Cuma Selâmlığına" gitmişti. 80 kilo patlayıcı yükledikleri bombalı arabalarıyla Yıldız Camii'ne geldiler. Plan görünüşte işliyordu. Caminin yanı başına bırakılan bir faytona yerleştirilmiş olan saatli bomba namazdan hemen sonra, padişahın geçmesine birkaç dakika kala patladı. Ancak Sultan Abdülhamid namaz çıkışında Şeyhülislâm ile ayaküstü konuşması sayesinde saldırıdan yara bile almadan kurtulmuştu. İşte bu alçak saldırıda Sultan Abdülhamit'in suikasttan kurtulmasından yani ölmemesinden hoşnut olmayan Tevfik Fikret, "Bir Lâhza-i Ta'ahhur" (Bir Anlık Duraklama) adlı şiirinde teröristleri "şanlı bir avcıya" benzetip, bombanın erken
patlamasına ahlaksızca şöyle esef etmişti:

Ey şanlı avcı damını bihude kurmadın

Attın fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın!

Mâlik sesin o sevret-i ra'din-i gayza ki

Her yerde hiss-i hakk u halâsın muharriki

Dursaydı bir dakikacağız devr-i bi-sükûn

Bir hayr olurdu misli asırlarca gelmemiş.

 

Bugünkü Türkçeyle: Ey şanlı avcı, tuzağını boş yere kurmadın, attın ama yazıklar olsun ki, vuramadın! Öfkeyle ve kızgınlıkla gürleyen sesin, hak ve kurtuluş duygusunu her yerde harekete geçirendir. O an bir dakikalığına devam etseydi, örneği asırlar boyu görülmemiş bir hayır, bir iyilik olurdu.

(1)             François Georgeon, Sultan Abdülhamid, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013, s.125-6

 

[email protected]