Taksim Meydanı, Türkiye’nin siyasi ve sosyal hayatında öne çıkan sembolik bir mekân olarak bilinir. Ancak, son yıllarda bu tarihi meydan, özgün işlevinden saparak farklı bir role bürünmeye başladı. İşçi hakları, 1977 yılında hayatını kaybedenleri anma ve sendikal hareketlere destek gibi asil gerekçelerle bir araya gelinen bu alan, günümüzde sol hareketlerin nostaljik tutkusuna ev sahipliği yapıyor. Meydandaki bu gösterilerde slogan atarak polisle çatışanların çoğu, işçi kimliğinden ziyade, farklı motivasyonlarla orada bulunuyor.

Taksim Meydanı'nda bir gösteri öncesi iktidar, adeta devlet yıkılacakmış gibi bir tavır sergiliyor. Bu, her iki tarafın da gerçek dışı senaryolara kapıldığının açık bir göstergesi. İktidarın abartılı tepkileri ve bazı göstericilerin saldırgan tutumları meydanı gereksiz bir çatışma alanına çeviriyor. Oysaki gerçekte ele alınması gereken çok daha ciddi sorunlar varken, yaşananlar anlamsız bir inatlaşmaya dönüşüyor.

Bu durum, aynı zamanda orada görevlerini yerine getirmeye çalışan polis memurlarına karşı göstericilerin saldırgan eylemlerini de beraberinde getiriyor. Her ne sebeple olursa olsun, güvenlik güçlerine yönelik fiziki saldırılar kabul edilemez. Taksim Meydanı’ndaki olaylarda, sol örgütler içine gizlenmiş haşhaşi teröristler tarafından Türk Polisine uygulanan şiddet, toplumsal infiale sebep olmakta. Bazı göstericilerin bu saldırgan eylemleri bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Güvenlik güçleri, bu kişileri tespit ederek yargı önünde adaletin tecellisi için çaba göstermelidir.

1 Mayıs, işçi hareketlerinin tarihinde önemli bir yere sahiptir. Osmanlı döneminde ilk kez 1911 yılında Selanik'teki tütün, pamuk ve liman işçileri tarafından kutlanan bugün, İstanbul'da ilk kez 1912 yılında kutlandı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, Sovyetler Birliği ile olan dostluk ilişkileri çerçevesinde 1 Mayıs günü 1922'de Ankara'da “İşçi Bayramı” olarak resmiyet kazandı. Ancak Taksim Meydanı'nda 1977'de DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in konuşması sırasında meydana gelen silahlı saldırı, en az 34 kişinin ölümü ve yüzlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlandı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından 1 Mayıs bayramı yasaklandı, fakat 2009 yılında "Emek ve Dayanışma Günü" adıyla tekrar resmî tatil olarak kutlanmaya başlandı.

Günümüzde, Taksim Meydanı’nda, iki tarafın da gerçekçi olmayan tutumları yüzünden oluşan kötü sahneleri izlemek zorunda kalıyoruz. Meydanın geçmişteki simgesel mücadeleleri, bugünün gölgesinde kalıyor ve asıl meseleler göz ardı ediliyor. Meydanda atılan sloganlar, yapılan yürüyüşler ne yazık ki artık geçmişteki gibi yankı uyandırmıyor; çünkü meydanın ruhu, zamanla değişen siyasi saiklerle yozlaşıyor.

Bu anlamsız inatlaşma sahnesinden çıkıp, gerçekten toplumu ilgilendiren, insanların hayatını doğrudan etkileyen konulara odaklanılmalıdır. Taksim Meydanı, tarihinde olduğu gibi, toplumsal değişimlerin ve hak arayışlarının merkezi olabilir; ancak bunun için her iki tarafın da daha yapıcı ve gerçekçi bir yaklaşım sergilemesi gerekmektedir. Meydanın yeniden birleştirici bir mekân olabilmesi için, çatışma yerine diyalog ve anlayışın öncelikli olması şarttır.