Ortadoğu, jeopolitik bir satranç tahtasına benzer; her hamle, bölgeyi ve dünya siyasetini derinden etkileyebilir. İran ve İsrail arasındaki son çatışmalar, bu karmaşık jeopolitik düzenin en yeni örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ancak, bu çatışmanın yüzeyde göründüğü kadar basit olup olmadığı veya aralarında bir tür "danışıklı dövüş" olup olmadığı sorusu, pek çok analist ve politika yapıcı tarafından sorgulanıyor.

Bir yandan, İran ve İsrail arasındaki düşmanlık, tarihsel ve ideolojik köklere sahiptir. İsrail, İran'ı bölgedeki en büyük tehditlerden biri olarak görürken, İran da İsrail'i "Büyük Şeytan"ın bir uzantısı olarak değerlendirir. Bu çerçevede, iki ülke arasındaki açık düşmanlık, çatışmanın kaçınılmaz olduğu bir senaryo gibi görünüyor.

Öte yandan, "danışıklı dövüş" teorisine göre, bu çatışmalar, her iki tarafın da iç politikadan dış politikaya, ekonomik krizlerden toplumsal huzursuzluklara kadar çeşitli sorunları yönetme biçimlerini yansıtıyor olabilir. İran için, İsrail'e yönelik saldırılar, içerideki muhalefeti bastırmak ve milliyetçi duyguları güçlendirerek halkın desteğini artırmak için bir araç olabilir. Benzer şekilde, İsrail için de İran'ı açık bir tehdit olarak göstermek, güvenlik üzerine kurulu siyasi bir gündemi desteklemekte ve hükümetin otoritesini pekiştirmekte kullanılabilir.

Bu teori, her iki ülkenin de çatışmayı, uluslararası alanda kendilerine daha fazla manevra alanı kazandırmak için kullanabileceğini öne sürer. Örneğin, İran'ın bölgesel güç olarak konumunu güçlendirme çabaları veya İsrail'in Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ile olan stratejik işbirliklerini derinleştirme arzusu, bu tür çatışmaları fırsata çevirebilir.

Bu bakış açısına göre, her iki taraf da aslında birbirlerine karşı kullanacakları askeri güçten çok, çatışmayı bir pazarlık çipi olarak kullanabilir. İran'ın bölgesel müttefikleri üzerinden yürüttüğü proxy savaşlar ve İsrail'in bu tehditlere karşı koymak için geliştirdiği savunma teknolojileri, bu tezin olası kanıtları arasında yer alabilir.

İran ve İsrail arasındaki çatışmanın gerçek mi yoksa bir tür danışıklı dövüş mü olduğu sorusuna net bir cevap vermek zordur. Ancak, bu çatışmanın her iki tarafın da iç ve dış politikalarına nasıl hizmet ettiğini dikkate almak, daha geniş bir perspektiften olayı anlamamıza yardımcı olabilir. Uluslararası toplumun ve bölge ülkelerinin tepkileri, bu karmaşık soruya dair daha fazla bilgi sunacak ve belki de gerçek motivasyonları gün yüzüne çıkaracaktır.