Siyasi ve askeri çatışmalarla dolu olan Ortadoğu'da göze en çok çarpan örneklerinden biri, İran ve İsrail arasında süregelen gerginliktir. İki ülke de bölgesel güç olma iddiasıyla birbirlerinin politikalarına derin şüphelerle yaklaşmakta ve bu durum sık sık çatışmalara yol açmaktadır. Ancak, son dönemde yaşananlar, her iki tarafın da büyük ölçekli bir savaşa girmeye pek niyetli olmadığını gösteriyor. Peki, bu son gelişmeler neden böyle bir sonuca işaret ediyor?

İsrail, İran'ın İsfahan ilindeki 8. Taktik Hava Üssü'ne ve Natanz nükleer tesisine insansız hava araçlarıyla gerçekleştirdiği sınırlı çaplı saldırılarla, İran'ın nükleer ve askeri kapasitelerine ciddi bir uyarı göndermiş olsa da doğrudan büyük bir hasara yol açmamıştır. İran'ın savunma sistemlerinin, İsrail İHA'larını düşürerek gösterdiği tepki, onların bölgedeki askeri varlığını ve caydırıcılığını pekiştiriyor. İran tarafından yapılan açıklamalarda, düşürülen İHA'lar ve zararın minimal düzeyde olması, İran'ın savunma kapasitesinin güçlü olduğunu ve caydırıcılığını sürdürdüğünü gösteriyor. İran, bu olayları iç politikada ve bölgesel alanda bir güç gösterisi olarak kullanabilir, ulusal birlik ve bağımsızlık mesajı vermeyi amaçlayabilir.

ABD, İngiltere ve Fransa'nın dikkatli yaklaşımları, İsrail'in bölgesel eylemlerini şekillendirmede önemli bir rol oynuyor. ABD Başkanı Joe Biden'ın "diplomatik bir yanıt" çağrısında bulunması, İsrail'in askeri stratejisinin daha ölçülü hale gelmesine neden olmuş olabilir. İngiltere ve Fransa'nın da benzer çağrılarda bulunması, İsrail'in uluslararası alanda geniş çaplı bir saldırı durumunda müttefiklerinden destek bulamayacağını, ancak aynı zamanda daha geniş bir çatışmayı önlemek için diplomatik çözümlere odaklanmaları gerektiğini de gösterir.

İsrail'in ölçülü ve hesaplı hareket etme stratejisi, geniş çaplı bir savaşa girme riskini nasıl minimize ediyor? İsfahan ve Natanz'daki insansız hava araçları (İHA) saldırıları, doğrudan büyük bir hasara yol açmamakla birlikte, İran'ın askeri ve nükleer altyapılarına yönelik ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Bu saldırılar, İsrail'in İran'ın bölgesel ve küresel tehditlerine karşı kendi güvenliğini koruma kararlılığını göstermektedir.

İran'ın bu savunma başarısı, aynı zamanda içerdeki rejime muhalif unsurları yatıştırmak için de bir fırsat sunar. İran rejimi, bu tür olayları kullanarak halkın desteğini artırma ve yönetim üzerindeki baskıları hafifletme potansiyeline sahiptir. Ancak, bu durum İran'ın daha geniş çaplı bir çatışmaya girme olasılığını azaltmakta, çünkü mevcut ekonomik ve siyasi koşullar altında böyle bir savaşın sürdürülebilir olmadığı açık.

İran ve İsrail arasındaki mevcut gerginlikler, sadece askeri ve diplomatik stratejilerle değil, aynı zamanda kapsamlı bir barış ve güvenlik anlayışıyla ele alınmalıdır. Uzun vadeli çözümler geliştirilerek Orta Doğu'da kalıcı barış ve istikrar sağlanabilir. Uluslararası toplumun desteği ile bu sürecin başarısında önemli bir rol oynanabilir.