Erzincan’ın köklü manevi önderlerinden biri olan ve halk arasında sevgiyle anılan Seyyid Hüseyin Avni Reyhan, Hakk’a yürüdü. Nakşibendiyye Tarikatı’nın Halidi kolunun Erzincan’daki temsilcisi ve postnişini olan Hüseyin Avni Reyhan Hazretleri, uzun yıllar boyunca irşad faaliyetleriyle yüzlerce gönüle dokunmuş, maneviyatın taşıyıcısı olmuştu.
Merhum, Erzincanlı büyük Allah dostu Şeyh Seyyid Hz. Pir Abdürrahim Reyhani Efendi’nin kıymetli oğlu olması hasebiyle, tasavvuf yolunun değerli bir halkasını temsil ediyordu. Vefatı, sadece ailesi ve müridanı için değil, tüm İslam âlemi için büyük bir kayıp olarak değerlendiriliyor.
Abdürrahim Reyhan Hz. Vakfı tarafından yapılan açıklamada, “Hazreti Pir Eş Şeyh Seyyid Hüseyin Avni Reyhan Hazretleri dünyadaki ömrünü tamamlayarak Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur. Rabbim mekânını cennet, makamını ali eylesin. Ailesine, sevenlerine, muhibbanına ve İslam ümmetine başsağlığı diliyoruz” denildi.
Cenaze töreni, 15 Nisan 2025 Salı günü öğle namazını müteakip Erzincan Abdürrahim Vakfı’nda kılınacak cenaze namazının ardından Terzi Baba Mezarlığı’nda gerçekleştirildi.
Erzincan, büyük bir gönül insanına veda etmeye hazırlanıyor.
ŞEYH SEYYİD ABDURRAHİM REYHAN (K.S) HAZRETLERİ KİMDİR?
Nakşibendi Tarikatı'nın Halidî kolunun Erzincan Şubesi’nin dördüncü postnişini, Altın Silsile’nin 38. halkası olan Şeyh Seyyid Abdurrahim Reyhan (K.S) Hazretleri, 1930 yılında Erzincan’ın maneviyat kokan topraklarından Keleriç (Karakaya) beldesinde dünyaya geldi. Babası Seyyid nesebinden gelen, Emir oğulları soyundan Hoca Hüseyin Efendi, annesi ise saliha, keşif ve keramet sahibi Tûbî Hanım’dır. Dedesi, Erzincan’ın meşhur mürşitlerinden Şeyh Muhammed Beşir el-Erzincani (K.S) Hazretleri’dir.
Henüz iki yaşında dedesini, 14 yaşında ise babasını kaybeden Abdurrahim Efendi, genç yaşta aile sorumluluğunu üstlenmiş; tarım, bağcılık, marangozluk ve zanaatkârlıkla meşgul olmuş, aynı zamanda kitaplara olan merakıyla ilim yoluna adım atmıştır. Oyun çağındaki yaşıtlarıyla oynamak yerine, zamanını okumaya ve tefekküre adamıştır.
Askere alındığında okuma yazması olmamasına rağmen çavuş rütbesiyle taltif edilmiş, güvenilir kişiliği sayesinde askeri depoların emanetine layık görülmüştür. Evlenerek üç evlat sahibi olan Abdurrahim Efendi, bu süreçte içten içe dedesine duyduğu özlemle manevi bir boşluk yaşamıştır.
Bu boşluk, 1944 yılında Dede Paşa diye bilinen Musa Baştürk (K.S) Hazretleri ile tanışmasıyla dolmaya başlar. 1957 yılında ona intisap eder. Bu manevi buluşma sırasında, dedesini rüyasında görür ve "Bizim bağın üzümü dururken neden ellerin bağından üzüm yemeye çalışıyorsun?" hitabıyla irşat yolunun işaretini alır. O gün Abdurrahim Efendi için bir dönüm noktası olur. Dede Paşa Hazretleri'nin huzurunda fenafişşeyh makamına ulaşır.
1972 yılında zikir tacı ile şereflenir ve irşad görevi kendisine tevdi edilir. Şeyhi Musa Baştürk Hazretleri'nin 1973 yılındaki vefatının ardından, Halidî kolunun dördüncü postnişini olarak hizmete başlar. Önce Keleriç’te, sonra Erzincan’da dergâhlar inşa eder. 1986 yılında manevi bir işaretle İstanbul’a hicret eder ve oradan Anadolu'ya ve Avrupa’ya manevi hizmetlerini taşır.
Sohbetlerinde aşk, muhabbet, tevazu ve ihlasa sıkça yer veren Abdurrahim Efendi, gönülleri fetheden bir dil ve üslupla binlerce kişiyi irşat etmiştir. Sohbetlerinde genellikle Salih Baba’nın aşk dolu divan şiirlerine yer verir; herkesin anlayabileceği bir üslup kullanırdı. Manevi terbiyeyi, İslami ölçüler içinde en sade haliyle anlatırdı.
Kurmuş olduğu Reyhan Vakfı ile ihtiyaç sahiplerine el uzatır, gençleri ilme teşvik eder, ilim ehline her daim destek verirdi. Gösterişten uzak, sade bir hayat yaşadı. Ne mal ne makam derdindeydi. Gönüller sultanıydı. Her ihvanıyla birebir ilgilenir, dertlerine ortak olurdu.
25 yıl süren bu büyük hizmet yolculuğu, 24 Ocak 1998’de, Ramazan-ı Şerif’in Kadir Gecesi’nde İstanbul’da son buldu. Erzincan’da, Terzi Baba Mezarlığı'nda, gözyaşları ve dualarla sonsuzluk âlemine uğurlandı. Ardından, defnedildiği mübarek mekâna bir türbe yapıldı. Bugün hâlâ, sohbet ettiği dergâhlar, kurduğu vakıflar, bıraktığı eserler ve gönüllerde bıraktığı izlerle yaşamaya devam ediyor.
Allah (C.C), sırrını mukaddes eylesin. Onu tanıyanların dilinde tek bir cümle yankılanır:
“Hazreti Mürşid, bir gönülde değil, binlerce gönülde eşsiz bir sevda bıraktı.”